Dilara Pınar Arıç
Köşe Yazarı
Dilara Pınar Arıç
 

Nedim Divanında Çin Üzerine

Dilara Pınar ARIÇ Divan edebiyatında diğer edebi sanatlarda olduğu gibi sosyal hayattan izler bize bilgi verir. Sosyal hayatın içinde çin kelimesi üzerinde durulacaktır. “çin” hem ülke hem de karmaşık anlamında kullanılır. Saçların karmaşıklığıyla bir bağlantı kurulur. Saçlar hem karmaşıktır hem de siyahtır. Sevgili siyah saçlı beyaz tenli olarak tasvir edilir. Çin aynı zamanda ülke olarak geçer, Çin ü Maçin ve ya Çin ü Hoten olarak kullanıldığı görülmektedir. Çin aynı zamanda güzelleriyle meşhurdur. Nedim’in Divanında çin kelimesini taradık ve aynı zamanda şerh ettik. Pâyine rîhte yüz şerm ile sad âb-ı hayât Her ser-i mûyuna âvîhte bin Çîn ü Hoten (1/6) Rihte: dökülmüş Pay: ayak Şerm: utanma Sad:örten Muy: saç kılı Ser: baş Âvîhte: asılmış (Ayağına dökülmüş yüz utanma ile örten hayat suyudur, her saç kılının başına asılmış bin Çin ve Hoten.)   Dökülüp rûy-ı arak-nâkine şâdâb oldu  Tâze sünbül gibi ol kâkül-i pür-çîn ü şiken(17) Ruy: yüz Arak: ter Nâk:-lı eki Şâdâb: suya kanmış Çîn: karmaşık Şiken: bükülmüş (Terli yüzüne dökülüp suya kanmış oldu, taze sümbül gibi o karmaşık ve bükülmüş oldu.)   Rû-nümâ çîn-i cebîninden bile sîmâ-yı lutf Hüsn-i diger bahş eder mevc âb-ı hayvân üstüne (36) Ru-nüma: yüzünü gösteren Çin: karmaşık Cebîn: alın Sîmâ: yüz Mevc: dalga Hayvan: canlı (Yüz gösteren karmaşık alnından bile iyilik yüzü diğer güzel dalga can suyu üstüne bağışlar.)   Baht-ı cüvâna kadd-i dütâ-yı kemân-ı saht Ebrû-yı çîn-girifte kadar hüsn ü ân verir (3) Baht: talih Cüvân: civan Kadd: boy Dütâ: bükülmüş Kemân: yay Saht: sert Girifte: tutulmuş Ân: dem (Civanın talihine sert yayın bükülmüş boyu , karmaşık tutulmuş kaşına kadar güzellik ve dem verir.) İklîm-i Rûma istese bir demde râkibi Ahbâr-ı Çîn ü Tübbet ü Hindûstân verir (38) Ahbâr: haberler (Rum iklimine istese bir anda rakibi Hindistan, Tibbet, Çin’den haberler verir.)   Âb-ı hayâta nâz ile çîn-i cebin satan Cân nakdini visâlin içün şâdmân verir (53) Cebin: alın Şâdmân: sevinçli (Hayat suyu ile karmaşık alın satan can parasına kavuşmak için sevinç verir.)   Dem-i nev-bâve-çînî-i tarabdır geçdi vakt-i rezm Murabbaʿ şakk urulsun baʿd-ezin nevk-i sinân üzre (3) Nev: Yeni Bâ: ile Tarab: sevinç Rezm: kavga Murabbaʿ: dörtlü Şakk: yarmak baʿd: rüzgar ez: -den nevk: sivri uç sinân: süngü (Sevinç karmaşığının yeni kanıyla kavga vakti geçti. Dört kez rüzgar ile süngünün sivri ucu ile yarsın)   Nedîm çün niʿamın rîze-çînidir dâ'im Sezâ budur ki efendim cevâbı ola naʿam (38) niʿam:nimetler rîze: kırıntı çîni: sanat eseri Sezâ: uygun naʿam: evet (Ey Nedim! Nimetlerin daima kırıntı çinidir. Ona efendim cevabı evet olsa yakışır.)   Köy göçdüde destârın alup destine kasdâ Öldürdü beni dâl arak-çînle o kâfer        (16) Destâr: sarık Dest: el Kasdâ: önceden tasarlanmış Dâl: kanbur Arak: kavuk altına giyilmiş takke Kâfer: kafirler (Köy göçünce takkeni eline alıp önceden tasarlayarak beni kanbur takkeyle o kafir öldürdü)   Gûyâ edüp tabîʿat gûy-ı zemîni tastîh Tübbet aşağı düşmüş Çîn ü Hoten yukarı (5) Gûy: top Zemîn: yer Tastîh: yassı, dümdüz etme (Diyelim ki yeryüzünün topunu dümdüz edip doğa edip Tibet aşağı düşer Çin ve Hoten yukarı çıkar.)   O sadr-ârâ ki bir eşkeste tohm-ı penbedir kalmış Kamer şemʿ-i harîm-i cûdunun çîn-i fetîlinde (4) sadr-ârâ: göğsü süsleyen eşkeste: kırık şemʿ: mum harîm: yasak cûd: cömertlik fetîl: fitil penbe: pamuk (O göğsü süsleyen kırık pamuk tohumu kalmış, ay cömertliğin yasak mumunun iki büklüm fitilindedir.) Kubbesi eyler ferâz-ı çarha arz-ı irtifâʿ Mevc-i âbı âb-ı hayvâna satar çîn ü itâb (18) Ferâz: yükseklik Çarh: felek irtifâʿ: yükseklik mevc: dalga çîn ü itâb: buruşuk ve kolsuz gömlek (Feleğin yüceliğine kubbesi yükselmek ister, suyun dalgası hayat suyuna buruşuk ve kolsuz gömlek satar.) Emel gülzârını hem hâlet-i dîbâ-yı Çîn etdi  Olup zîrinde dest-i cûdu ebr-i nev-bahâr-âsâ (3) Gülzâr: gül bahçesi Hâlet: haller Dîbâ: elbise Zîr:alt Cûd: cömertlik nev-bahâr-âsâ: ilkbaharı süsleyen ebr: bulut (Emel gül bahçesini hem Çin elbisesinin halleri eyledi ilkbaharı süsleyen bulut cömertlik elinde olarak eyledi.) Nerm-ten dil-berlerin âzârı da şîrîn olur Lezzetin telh eylemez çîn-i cebin pâlûdenin (1) Nerm: yumuşak Telh: acı Pâlûde: tatlı çîn-i cebin: alın buruşukluğu (Yumuşak tenli sevgililerin azarı da tatlı olur, alın kırışıklığının tatlısının lezzetini acı eylemez.) Çîn-i ebrûdan hemân maksûd nâzişdir bize Yohsa bilmez mi itâb etmek nevâzişdir bize (1) Ebrû: kaş Nâziş: naz İtâb: azarlama Nevâziş: okşamak (Çatık kaşlarından maksat naz etmektir, yoksa azarlama okşamaktır bilmez mi?)   Şikenler yakışmış ona bî-kusûr Çü çîn-i cebîn-i büt-i pür-gurûr (42) Şiken: kıvrım çîn-i cebîn: alın buruşukluğu büt: put (Kıvrımlar ona kusursuz yakışmış, çünkü gurur dolu putun alın kırışıklığıdır.) Rây u Kisrî rîze-çîn-i niʿmeti Kâse-lîsi Husrev ü Fağfûr ola (III) Rîze: kırıntı Rây: Hint hükümdarı (Hükümdar ve padişah nimetlerin karmaşık kırıntıları çanaklısı Hüsrev ve Çin hükümdarı olsun.)   Değişmem müşk-i Çîne hâk-i pây-i anber-âmîzin Bütün dünyâya vermem ben senin bir mûy-ı nâ-çîzin Hemîşe şevklerle geçsin evkât-ı tarab-rîzin Tırâş oldun efendim âfiyetler izz ü devletle (50) Müşk: misk Âmîz: karışık Mûy: saç kılı nâ-çîz: değersiz evkât: vakitler tarab:: sevinç rîz: döken Tırâş: kazımak (Ambere karışmış ayağının toprağını Çin miskine değişmem. Senin değersiz saç kılına dünyayı değişmem. Her zaman sevinç döken vakitlerin şevklerle geçsin. Kazıdın efendim afiyetler yücelik ve kutluluk dilerim) Çokdan giderdi Çîne yahud Zengibâra dek Zabt etmeseydi hâtır-ı müştâkı zülf ü hat (8) Müştâk: arzulamak (Çoktan Çine ve ya Zengibar’a kadar, saçları ve ayva tüylerinin arzusu hatırına zapt etmeseydi.)   Zülf-i pür-çîninle hem-dûş oldu cânâ kad çeküp Sünbül-i hâb-ı tegâfül câme-hâbından senin(5) Dûş: omuz hâb-ı tegâfül: gaflet uykusu câme-hâb: gecelik (Karmaşık saçlarınla omuzuna uzandı sevgiliye boy çekip senin geceliğinden gaflet uykusunun sümbülünden) Dimâğ-ı cânı reşk-i bender-i Çîn eyledi cânâ Şemîm-i gîsûvânın genc-i bâd-âver midir bilmem (6) Dimâğ: beyin Reşk: kısmanma Bender: müzik aleti Şemîm: güzel koku Gîsûvâ: saç bâd-âver: rüzgar ile getirilmiş genç: hazine (Ey sevgili! sevgilinin beynini Çin bendirinin kıslanması eyledi, saçının güzel kokusu rüzgar tarafından getirilmiş midir, bilmem.) Siyeh-mestân-ı sahbâ-yı fenânın bezmgâhında Nümâyândır sevâd-ı mûy-ı çînî hatt-ı sâgardan(3) Mestân: sarhoş Sahbâ: şarap Bezmgâh: eğlence meclisi Nümâyân: gösteren Sevâd: siyahlık Sâgar: kadeh (Yokluk şarabının sarhoş siyahında kadehin ayva tüylerinin karışık saç telinin siyahlığını gösterir.) Gerden-i âşıka tavk-efken olur dest-i kazâ Halka-sâzî-i ser-i turra-yı pür-çîninden  (3) Gerden: gerdan Tavk: gerdanlık Efken: yıkmak Halka-Sâzî: halka yapan Turra: saçın ucu dest-i kazâ: hüküm eli (Aşığın gerganına hüküm eli gerdanlık yıkan olur, kıvrımlı saçının ucunun başını halka eyler.) Ebrûlar üstüne dökülüp kâkülü Nedîm Tasvîr-i Çînî yazmış o tâk-ı mukarnasa (5) Mukarnas: tavan Tâk: kemer ( Ey Nedim! Kaşların üstüne kakülü dökülüp o tavanın kemerine Çin resmi çizmiş.) Cebhesin tâb-ı şarâb-ı nâz pür-çîn eylemiş Gelmiş ebrûlar yine mestâne hançer hançere(2) Tâb: güç (Karmaşık nazının şarabının gücüne cephe eylemiş, kaşlar yine hançer hançere sarhoş gelmiş.)   Neyleyim ben ol niyâz-ı vaslı kim ebrûların Her ser-i mûyunda tarh-endâz-ı sad-çîn olmaya(3) Tarh: çiçeklik Endâz: atıcı Sad: örten (Kaşlarına kavuşmak niyazını ben neyleyeyim? Her saç telinin ucunda karmaşık örten çiçek atıcı olmasın mı?)   Fasl-ı güldür gül açıl lâyık mıdır dest-i nigâh Gül-zemîn-i sînen üzre yâsemen-çîn olmaya(6) Nigâh: nazar (Gül mevsimidir gül açıl bakış eli layık mıdır göğsünün gül yerinde üzerinde yasemin olasın mı?)   Lahza geçmez kim beyân-ı nazm-ı şûhundan Nedîm Mülk-i istiʿdâd reşk-i  Deylem ü Çin olmaya(8) Reşk: kıskanma istiʿdâd: yetenek Deylem: Deylem, Elburz dağlarının Hazar denizine bakan yamaçları üzerindeki sarp bölgesidir. (Bir an geçmez ki şuh şiirinin beyanından Nedim. Yetenek ülkesi Deylem ve Çin’i kıskanmasın.) Ser-i zülfünde figan eylemek âyin oldı Nâle-i dil ceres-i kâfile-i Çin oldı(1) Ceres: çan Nâle: inilti (Saçının ucunda inlemek ayin oldu, gönül inlemesi Çin kafilesinin çanı oldu) Ukde-i hâtırı biz halle şitâb etdikce O büt-i ser-keşin ebrûları pür-çîn oldı(3) Ukde: zor Şitâb: acele ser-keş: başı çeken (Hatırının hevesini halletmeye biz acele ettikçe başı çeken putunun kaşları karmakarışık oldu.) Reşk-i Çin olmakda fikrim gelmedi taʿbîre lîk Vasfı ol gîsûların hâb-ı perîşânım gibi(3) Reşk: kıskanma Lîk: lakin Hâb: uyku (Çin’i kıskanmakta tabire aklım erişmedi fakat o saç tellerinin vasfı perişan uykum gibi.) Çeşmânı siyeh-mest-i sitem kâküli pür-ham     Ebrûları pür-çîn Benzer ki bu dildâr-ı cefâkâr senindir Bî-şüphe Nedîmâ(5) pür-ham: yay dolu pür-çîn: karmaşık (Gözleri sitem dolu siyah kakülü yay dolui kaşları karmakarışık, senin cefakar sevgiline benzer. Ey Nedim, şüphe yok)   ﻢﻜﯿﻟا ﻦﺣ ﻦﯿﺼﻟﺎﺑ ىﺬﻟا اﺬﮭﻓ اﺮﺤﺒﻟا مﺪﺨﯾ ﻰﻜﻟ ﺮﺤﺑ ﻰﻓ ﺮﻓﺎﺴﻓ {Bu fincan, ta Çin ülkesinde size aşık olmuştu. Denize (deniz gibi keremi bol, ihsanı hudutsuz olan size) hizmet etmek üzere denizler aştı ve size ulaştı} Sonuç olarak, Nedim’in Divanında çin kelimesi bizlere dönem itibarıyla önemli bilgiler vermektedir. Bu konuda daha ayrıntılı araştırmalar yapılması bizlere daha önemli bilgilere kaynaklık edecektir. KAYNAKÇA Nedim Divanı, Muhsin MACİT, 2017 Ankara, www.kulturturizm.gov.tr http://ekitap.kulturturizm.gov.tr
Ekleme Tarihi: 07 Ekim 2025 -Salı

Nedim Divanında Çin Üzerine

Dilara Pınar ARIÇ

Divan edebiyatında diğer edebi sanatlarda olduğu gibi sosyal hayattan izler bize bilgi verir. Sosyal hayatın içinde çin kelimesi üzerinde durulacaktır. “çin” hem ülke hem de karmaşık anlamında kullanılır. Saçların karmaşıklığıyla bir bağlantı kurulur. Saçlar hem karmaşıktır hem de siyahtır. Sevgili siyah saçlı beyaz tenli olarak tasvir edilir. Çin aynı zamanda ülke olarak geçer, Çin ü Maçin ve ya Çin ü Hoten olarak kullanıldığı görülmektedir. Çin aynı zamanda güzelleriyle meşhurdur.

Nedim’in Divanında çin kelimesini taradık ve aynı zamanda şerh ettik.

Pâyine rîhte yüz şerm ile sad âb-ı hayât

Her ser-i mûyuna âvîhte bin Çîn ü Hoten

(1/6)

Rihte: dökülmüş

Pay: ayak

Şerm: utanma

Sad:örten

Muy: saç kılı

Ser: baş

Âvîhte: asılmış

(Ayağına dökülmüş yüz utanma ile örten hayat suyudur, her saç kılının başına asılmış bin Çin ve Hoten.)

 

Dökülüp rûy-ı arak-nâkine şâdâb oldu 

Tâze sünbül gibi ol kâkül-i pür-çîn ü şiken(17)

Ruy: yüz

Arak: ter

Nâk:-lı eki

Şâdâb: suya kanmış

Çîn: karmaşık

Şiken: bükülmüş

(Terli yüzüne dökülüp suya kanmış oldu, taze sümbül gibi o karmaşık ve bükülmüş oldu.)

 

Rû-nümâ çîn-i cebîninden bile sîmâ-yı lutf

Hüsn-i diger bahş eder mevc âb-ı hayvân üstüne (36)

Ru-nüma: yüzünü gösteren

Çin: karmaşık

Cebîn: alın

Sîmâ: yüz

Mevc: dalga

Hayvan: canlı

(Yüz gösteren karmaşık alnından bile iyilik yüzü diğer güzel dalga can suyu üstüne bağışlar.)

 

Baht-ı cüvâna kadd-i dütâ-yı kemân-ı saht

Ebrû-yı çîn-girifte kadar hüsn ü ân verir (3)

Baht: talih

Cüvân: civan

Kadd: boy

Dütâ: bükülmüş

Kemân: yay

Saht: sert

Girifte: tutulmuş

Ân: dem

(Civanın talihine sert yayın bükülmüş boyu , karmaşık tutulmuş kaşına kadar güzellik ve dem verir.)

İklîm-i Rûma istese bir demde râkibi

Ahbâr-ı Çîn ü Tübbet ü Hindûstân verir (38)

Ahbâr: haberler

(Rum iklimine istese bir anda rakibi Hindistan, Tibbet, Çin’den haberler verir.)

 

Âb-ı hayâta nâz ile çîn-i cebin satan

Cân nakdini visâlin içün şâdmân verir (53)

Cebin: alın

Şâdmân: sevinçli

(Hayat suyu ile karmaşık alın satan can parasına kavuşmak için sevinç verir.)

 

Dem-i nev-bâve-çînî-i tarabdır geçdi vakt-i rezm

Murabbaʿ şakk urulsun baʿd-ezin nevk-i sinân üzre (3)

Nev: Yeni

Bâ: ile

Tarab: sevinç

Rezm: kavga

Murabbaʿ: dörtlü

Şakk: yarmak

baʿd: rüzgar

ez: -den

nevk: sivri uç

sinân: süngü

(Sevinç karmaşığının yeni kanıyla kavga vakti geçti. Dört kez rüzgar ile süngünün sivri ucu ile yarsın)

 

Nedîm çün niʿamın rîze-çînidir dâ'im

Sezâ budur ki efendim cevâbı ola naʿam (38)

niʿam:nimetler

rîze: kırıntı

çîni: sanat eseri

Sezâ: uygun

naʿam: evet

(Ey Nedim! Nimetlerin daima kırıntı çinidir. Ona efendim cevabı evet olsa yakışır.)

 

Köy göçdüde destârın alup destine kasdâ

Öldürdü beni dâl arak-çînle o kâfer        (16)

Destâr: sarık

Dest: el

Kasdâ: önceden tasarlanmış

Dâl: kanbur

Arak: kavuk altına giyilmiş takke

Kâfer: kafirler

(Köy göçünce takkeni eline alıp önceden tasarlayarak beni kanbur takkeyle o kafir öldürdü)

 

Gûyâ edüp tabîʿat gûy-ı zemîni tastîh

Tübbet aşağı düşmüş Çîn ü Hoten yukarı (5)

Gûy: top

Zemîn: yer

Tastîh: yassı, dümdüz etme

(Diyelim ki yeryüzünün topunu dümdüz edip doğa edip Tibet aşağı düşer Çin ve Hoten yukarı çıkar.)

 

O sadr-ârâ ki bir eşkeste tohm-ı penbedir kalmış

Kamer şemʿ-i harîm-i cûdunun çîn-i fetîlinde (4)

sadr-ârâ: göğsü süsleyen

eşkeste: kırık

şemʿ: mum

harîm: yasak

cûd: cömertlik

fetîl: fitil

penbe: pamuk

(O göğsü süsleyen kırık pamuk tohumu kalmış, ay cömertliğin yasak mumunun iki büklüm fitilindedir.)

Kubbesi eyler ferâz-ı çarha arz-ı irtifâʿ

Mevc-i âbı âb-ı hayvâna satar çîn ü itâb (18)

Ferâz: yükseklik

Çarh: felek

irtifâʿ: yükseklik

mevc: dalga

çîn ü itâb: buruşuk ve kolsuz gömlek

(Feleğin yüceliğine kubbesi yükselmek ister, suyun dalgası hayat suyuna buruşuk ve kolsuz gömlek satar.)

Emel gülzârını hem hâlet-i dîbâ-yı Çîn etdi 

Olup zîrinde dest-i cûdu ebr-i nev-bahâr-âsâ (3)

Gülzâr: gül bahçesi

Hâlet: haller

Dîbâ: elbise

Zîr:alt

Cûd: cömertlik

nev-bahâr-âsâ: ilkbaharı süsleyen

ebr: bulut

(Emel gül bahçesini hem Çin elbisesinin halleri eyledi ilkbaharı süsleyen bulut cömertlik elinde olarak eyledi.)

Nerm-ten dil-berlerin âzârı da şîrîn olur

Lezzetin telh eylemez çîn-i cebin pâlûdenin (1)

Nerm: yumuşak

Telh: acı

Pâlûde: tatlı

çîn-i cebin: alın buruşukluğu

(Yumuşak tenli sevgililerin azarı da tatlı olur, alın kırışıklığının tatlısının lezzetini acı eylemez.)

Çîn-i ebrûdan hemân maksûd nâzişdir bize

Yohsa bilmez mi itâb etmek nevâzişdir bize (1)

Ebrû: kaş

Nâziş: naz

İtâb: azarlama

Nevâziş: okşamak

(Çatık kaşlarından maksat naz etmektir, yoksa azarlama okşamaktır bilmez mi?)

 

Şikenler yakışmış ona bî-kusûr

Çü çîn-i cebîn-i büt-i pür-gurûr (42)

Şiken: kıvrım

çîn-i cebîn: alın buruşukluğu

büt: put

(Kıvrımlar ona kusursuz yakışmış, çünkü gurur dolu putun alın kırışıklığıdır.)

Rây u Kisrî rîze-çîn-i niʿmeti

Kâse-lîsi Husrev ü Fağfûr ola (III)

Rîze: kırıntı

Rây: Hint hükümdarı

(Hükümdar ve padişah nimetlerin karmaşık kırıntıları çanaklısı Hüsrev ve Çin hükümdarı olsun.)

 

Değişmem müşk-i Çîne hâk-i pây-i anber-âmîzin

Bütün dünyâya vermem ben senin bir mûy-ı nâ-çîzin

Hemîşe şevklerle geçsin evkât-ı tarab-rîzin

Tırâş oldun efendim âfiyetler izz ü devletle (50)

Müşk: misk

Âmîz: karışık

Mûy: saç kılı

nâ-çîz: değersiz

evkât: vakitler

tarab:: sevinç

rîz: döken

Tırâş: kazımak

(Ambere karışmış ayağının toprağını Çin miskine değişmem. Senin değersiz saç kılına dünyayı değişmem. Her zaman sevinç döken vakitlerin şevklerle geçsin. Kazıdın efendim afiyetler yücelik ve kutluluk dilerim)

Çokdan giderdi Çîne yahud Zengibâra dek

Zabt etmeseydi hâtır-ı müştâkı zülf ü hat (8)

Müştâk: arzulamak

(Çoktan Çine ve ya Zengibar’a kadar, saçları ve ayva tüylerinin arzusu hatırına zapt etmeseydi.)

 

Zülf-i pür-çîninle hem-dûş oldu cânâ kad çeküp

Sünbül-i hâb-ı tegâfül câme-hâbından senin(5)

Dûş: omuz

hâb-ı tegâfül: gaflet uykusu

câme-hâb: gecelik

(Karmaşık saçlarınla omuzuna uzandı sevgiliye boy çekip senin geceliğinden gaflet uykusunun sümbülünden)

Dimâğ-ı cânı reşk-i bender-i Çîn eyledi cânâ

Şemîm-i gîsûvânın genc-i bâd-âver midir bilmem (6)

Dimâğ: beyin

Reşk: kısmanma

Bender: müzik aleti

Şemîm: güzel koku

Gîsûvâ: saç

bâd-âver: rüzgar ile getirilmiş

genç: hazine

(Ey sevgili! sevgilinin beynini Çin bendirinin kıslanması eyledi, saçının güzel kokusu rüzgar tarafından getirilmiş midir, bilmem.)

Siyeh-mestân-ı sahbâ-yı fenânın bezmgâhında

Nümâyândır sevâd-ı mûy-ı çînî hatt-ı sâgardan(3)

Mestân: sarhoş

Sahbâ: şarap

Bezmgâh: eğlence meclisi

Nümâyân: gösteren

Sevâd: siyahlık

Sâgar: kadeh

(Yokluk şarabının sarhoş siyahında kadehin ayva tüylerinin karışık saç telinin siyahlığını gösterir.)

Gerden-i âşıka tavk-efken olur dest-i kazâ

Halka-sâzî-i ser-i turra-yı pür-çîninden  (3)

Gerden: gerdan

Tavk: gerdanlık

Efken: yıkmak

Halka-Sâzî: halka yapan

Turra: saçın ucu

dest-i kazâ: hüküm eli

(Aşığın gerganına hüküm eli gerdanlık yıkan olur, kıvrımlı saçının ucunun başını halka eyler.)

Ebrûlar üstüne dökülüp kâkülü Nedîm

Tasvîr-i Çînî yazmış o tâk-ı mukarnasa (5)

Mukarnas: tavan

Tâk: kemer

( Ey Nedim! Kaşların üstüne kakülü dökülüp o tavanın kemerine Çin resmi çizmiş.)

Cebhesin tâb-ı şarâb-ı nâz pür-çîn eylemiş

Gelmiş ebrûlar yine mestâne hançer hançere(2)

Tâb: güç

(Karmaşık nazının şarabının gücüne cephe eylemiş, kaşlar yine hançer hançere sarhoş gelmiş.)

 

Neyleyim ben ol niyâz-ı vaslı kim ebrûların

Her ser-i mûyunda tarh-endâz-ı sad-çîn olmaya(3)

Tarh: çiçeklik

Endâz: atıcı

Sad: örten

(Kaşlarına kavuşmak niyazını ben neyleyeyim? Her saç telinin ucunda karmaşık örten çiçek atıcı olmasın mı?)

 

Fasl-ı güldür gül açıl lâyık mıdır dest-i nigâh

Gül-zemîn-i sînen üzre yâsemen-çîn olmaya(6)

Nigâh: nazar

(Gül mevsimidir gül açıl bakış eli layık mıdır göğsünün gül yerinde üzerinde yasemin olasın mı?)

 

Lahza geçmez kim beyân-ı nazm-ı şûhundan Nedîm

Mülk-i istiʿdâd reşk-i  Deylem ü Çin olmaya(8)

Reşk: kıskanma

istiʿdâd: yetenek

Deylem: Deylem, Elburz dağlarının Hazar denizine bakan yamaçları üzerindeki sarp bölgesidir.

(Bir an geçmez ki şuh şiirinin beyanından Nedim. Yetenek ülkesi Deylem ve Çin’i kıskanmasın.)

Ser-i zülfünde figan eylemek âyin oldı

Nâle-i dil ceres-i kâfile-i Çin oldı(1)

Ceres: çan

Nâle: inilti

(Saçının ucunda inlemek ayin oldu, gönül inlemesi Çin kafilesinin çanı oldu)

Ukde-i hâtırı biz halle şitâb etdikce

O büt-i ser-keşin ebrûları pür-çîn oldı(3)

Ukde: zor

Şitâb: acele

ser-keş: başı çeken

(Hatırının hevesini halletmeye biz acele ettikçe başı çeken putunun kaşları karmakarışık oldu.)

Reşk-i Çin olmakda fikrim gelmedi taʿbîre lîk

Vasfı ol gîsûların hâb-ı perîşânım gibi(3)

Reşk: kıskanma

Lîk: lakin

Hâb: uyku

(Çin’i kıskanmakta tabire aklım erişmedi fakat o saç tellerinin vasfı perişan uykum gibi.)

Çeşmânı siyeh-mest-i sitem kâküli pür-ham    

Ebrûları pür-çîn

Benzer ki bu dildâr-ı cefâkâr senindir

Bî-şüphe Nedîmâ(5)

pür-ham: yay dolu

pür-çîn: karmaşık

(Gözleri sitem dolu siyah kakülü yay dolui kaşları karmakarışık, senin cefakar sevgiline benzer. Ey Nedim, şüphe yok)

 

ﻢﻜﯿﻟا ﻦﺣ ﻦﯿﺼﻟﺎﺑ ىﺬﻟا اﺬﮭﻓ

اﺮﺤﺒﻟا مﺪﺨﯾ ﻰﻜﻟ ﺮﺤﺑ ﻰﻓ ﺮﻓﺎﺴﻓ

{Bu fincan, ta Çin ülkesinde size aşık olmuştu. Denize (deniz gibi keremi bol, ihsanı hudutsuz

olan size) hizmet etmek üzere denizler aştı ve size ulaştı}

Sonuç olarak, Nedim’in Divanında çin kelimesi bizlere dönem itibarıyla önemli bilgiler vermektedir. Bu konuda daha ayrıntılı araştırmalar yapılması bizlere daha önemli bilgilere kaynaklık edecektir.

KAYNAKÇA

Nedim Divanı, Muhsin MACİT, 2017 Ankara, www.kulturturizm.gov.tr http://ekitap.kulturturizm.gov.tr

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergalerisi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
startup ekosistemi, istanbul böcek ilaçlama, mide balonu, evden eve nakliyat