Dilara Pınar ARIÇ
Divan edebiyatında diğer edebi sanatlarda olduğu gibi sosyal hayattan izler bize bilgi verir. Sosyal hayatın içinde çin kelimesi üzerinde durulacaktır. “çin” hem ülke hem de karmaşık anlamında kullanılır. Saçların karmaşıklığıyla bir bağlantı kurulur. Saçlar hem karmaşıktır hem de siyahtır. Sevgili siyah saçlı beyaz tenli olarak tasvir edilir. Çin aynı zamanda ülke olarak geçer, Çin ü Maçin ve ya Çin ü Hoten olarak kullanıldığı görülmektedir. Çin aynı zamanda güzelleriyle meşhurdur.
Nedim’in Divanında çin kelimesini taradık ve aynı zamanda şerh ettik.
Pâyine rîhte yüz şerm ile sad âb-ı hayât
Her ser-i mûyuna âvîhte bin Çîn ü Hoten
(1/6)
Rihte: dökülmüş
Pay: ayak
Şerm: utanma
Sad:örten
Muy: saç kılı
Ser: baş
Âvîhte: asılmış
(Ayağına dökülmüş yüz utanma ile örten hayat suyudur, her saç kılının başına asılmış bin Çin ve Hoten.)
Dökülüp rûy-ı arak-nâkine şâdâb oldu
Tâze sünbül gibi ol kâkül-i pür-çîn ü şiken(17)
Ruy: yüz
Arak: ter
Nâk:-lı eki
Şâdâb: suya kanmış
Çîn: karmaşık
Şiken: bükülmüş
(Terli yüzüne dökülüp suya kanmış oldu, taze sümbül gibi o karmaşık ve bükülmüş oldu.)
Rû-nümâ çîn-i cebîninden bile sîmâ-yı lutf
Hüsn-i diger bahş eder mevc âb-ı hayvân üstüne (36)
Ru-nüma: yüzünü gösteren
Çin: karmaşık
Cebîn: alın
Sîmâ: yüz
Mevc: dalga
Hayvan: canlı
(Yüz gösteren karmaşık alnından bile iyilik yüzü diğer güzel dalga can suyu üstüne bağışlar.)
Baht-ı cüvâna kadd-i dütâ-yı kemân-ı saht
Ebrû-yı çîn-girifte kadar hüsn ü ân verir (3)
Baht: talih
Cüvân: civan
Kadd: boy
Dütâ: bükülmüş
Kemân: yay
Saht: sert
Girifte: tutulmuş
Ân: dem
(Civanın talihine sert yayın bükülmüş boyu , karmaşık tutulmuş kaşına kadar güzellik ve dem verir.)
İklîm-i Rûma istese bir demde râkibi
Ahbâr-ı Çîn ü Tübbet ü Hindûstân verir (38)
Ahbâr: haberler
(Rum iklimine istese bir anda rakibi Hindistan, Tibbet, Çin’den haberler verir.)
Âb-ı hayâta nâz ile çîn-i cebin satan
Cân nakdini visâlin içün şâdmân verir (53)
Cebin: alın
Şâdmân: sevinçli
(Hayat suyu ile karmaşık alın satan can parasına kavuşmak için sevinç verir.)
Dem-i nev-bâve-çînî-i tarabdır geçdi vakt-i rezm
Murabbaʿ şakk urulsun baʿd-ezin nevk-i sinân üzre (3)
Nev: Yeni
Bâ: ile
Tarab: sevinç
Rezm: kavga
Murabbaʿ: dörtlü
Şakk: yarmak
baʿd: rüzgar
ez: -den
nevk: sivri uç
sinân: süngü
(Sevinç karmaşığının yeni kanıyla kavga vakti geçti. Dört kez rüzgar ile süngünün sivri ucu ile yarsın)
Nedîm çün niʿamın rîze-çînidir dâ'im
Sezâ budur ki efendim cevâbı ola naʿam (38)
niʿam:nimetler
rîze: kırıntı
çîni: sanat eseri
Sezâ: uygun
naʿam: evet
(Ey Nedim! Nimetlerin daima kırıntı çinidir. Ona efendim cevabı evet olsa yakışır.)
Köy göçdüde destârın alup destine kasdâ
Öldürdü beni dâl arak-çînle o kâfer (16)
Destâr: sarık
Dest: el
Kasdâ: önceden tasarlanmış
Dâl: kanbur
Arak: kavuk altına giyilmiş takke
Kâfer: kafirler
(Köy göçünce takkeni eline alıp önceden tasarlayarak beni kanbur takkeyle o kafir öldürdü)
Gûyâ edüp tabîʿat gûy-ı zemîni tastîh
Tübbet aşağı düşmüş Çîn ü Hoten yukarı (5)
Gûy: top
Zemîn: yer
Tastîh: yassı, dümdüz etme
(Diyelim ki yeryüzünün topunu dümdüz edip doğa edip Tibet aşağı düşer Çin ve Hoten yukarı çıkar.)
O sadr-ârâ ki bir eşkeste tohm-ı penbedir kalmış
Kamer şemʿ-i harîm-i cûdunun çîn-i fetîlinde (4)
sadr-ârâ: göğsü süsleyen
eşkeste: kırık
şemʿ: mum
harîm: yasak
cûd: cömertlik
fetîl: fitil
penbe: pamuk
(O göğsü süsleyen kırık pamuk tohumu kalmış, ay cömertliğin yasak mumunun iki büklüm fitilindedir.)
Kubbesi eyler ferâz-ı çarha arz-ı irtifâʿ
Mevc-i âbı âb-ı hayvâna satar çîn ü itâb (18)
Ferâz: yükseklik
Çarh: felek
irtifâʿ: yükseklik
mevc: dalga
çîn ü itâb: buruşuk ve kolsuz gömlek
(Feleğin yüceliğine kubbesi yükselmek ister, suyun dalgası hayat suyuna buruşuk ve kolsuz gömlek satar.)
Emel gülzârını hem hâlet-i dîbâ-yı Çîn etdi
Olup zîrinde dest-i cûdu ebr-i nev-bahâr-âsâ (3)
Gülzâr: gül bahçesi
Hâlet: haller
Dîbâ: elbise
Zîr:alt
Cûd: cömertlik
nev-bahâr-âsâ: ilkbaharı süsleyen
ebr: bulut
(Emel gül bahçesini hem Çin elbisesinin halleri eyledi ilkbaharı süsleyen bulut cömertlik elinde olarak eyledi.)
Nerm-ten dil-berlerin âzârı da şîrîn olur
Lezzetin telh eylemez çîn-i cebin pâlûdenin (1)
Nerm: yumuşak
Telh: acı
Pâlûde: tatlı
çîn-i cebin: alın buruşukluğu
(Yumuşak tenli sevgililerin azarı da tatlı olur, alın kırışıklığının tatlısının lezzetini acı eylemez.)
Çîn-i ebrûdan hemân maksûd nâzişdir bize
Yohsa bilmez mi itâb etmek nevâzişdir bize (1)
Ebrû: kaş
Nâziş: naz
İtâb: azarlama
Nevâziş: okşamak
(Çatık kaşlarından maksat naz etmektir, yoksa azarlama okşamaktır bilmez mi?)
Şikenler yakışmış ona bî-kusûr
Çü çîn-i cebîn-i büt-i pür-gurûr (42)
Şiken: kıvrım
çîn-i cebîn: alın buruşukluğu
büt: put
(Kıvrımlar ona kusursuz yakışmış, çünkü gurur dolu putun alın kırışıklığıdır.)
Rây u Kisrî rîze-çîn-i niʿmeti
Kâse-lîsi Husrev ü Fağfûr ola (III)
Rîze: kırıntı
Rây: Hint hükümdarı
(Hükümdar ve padişah nimetlerin karmaşık kırıntıları çanaklısı Hüsrev ve Çin hükümdarı olsun.)
Değişmem müşk-i Çîne hâk-i pây-i anber-âmîzin
Bütün dünyâya vermem ben senin bir mûy-ı nâ-çîzin
Hemîşe şevklerle geçsin evkât-ı tarab-rîzin
Tırâş oldun efendim âfiyetler izz ü devletle (50)
Müşk: misk
Âmîz: karışık
Mûy: saç kılı
nâ-çîz: değersiz
evkât: vakitler
tarab:: sevinç
rîz: döken
Tırâş: kazımak
(Ambere karışmış ayağının toprağını Çin miskine değişmem. Senin değersiz saç kılına dünyayı değişmem. Her zaman sevinç döken vakitlerin şevklerle geçsin. Kazıdın efendim afiyetler yücelik ve kutluluk dilerim)
Çokdan giderdi Çîne yahud Zengibâra dek
Zabt etmeseydi hâtır-ı müştâkı zülf ü hat (8)
Müştâk: arzulamak
(Çoktan Çine ve ya Zengibar’a kadar, saçları ve ayva tüylerinin arzusu hatırına zapt etmeseydi.)
Zülf-i pür-çîninle hem-dûş oldu cânâ kad çeküp
Sünbül-i hâb-ı tegâfül câme-hâbından senin(5)
Dûş: omuz
hâb-ı tegâfül: gaflet uykusu
câme-hâb: gecelik
(Karmaşık saçlarınla omuzuna uzandı sevgiliye boy çekip senin geceliğinden gaflet uykusunun sümbülünden)
Dimâğ-ı cânı reşk-i bender-i Çîn eyledi cânâ
Şemîm-i gîsûvânın genc-i bâd-âver midir bilmem (6)
Dimâğ: beyin
Reşk: kısmanma
Bender: müzik aleti
Şemîm: güzel koku
Gîsûvâ: saç
bâd-âver: rüzgar ile getirilmiş
genç: hazine
(Ey sevgili! sevgilinin beynini Çin bendirinin kıslanması eyledi, saçının güzel kokusu rüzgar tarafından getirilmiş midir, bilmem.)
Siyeh-mestân-ı sahbâ-yı fenânın bezmgâhında
Nümâyândır sevâd-ı mûy-ı çînî hatt-ı sâgardan(3)
Mestân: sarhoş
Sahbâ: şarap
Bezmgâh: eğlence meclisi
Nümâyân: gösteren
Sevâd: siyahlık
Sâgar: kadeh
(Yokluk şarabının sarhoş siyahında kadehin ayva tüylerinin karışık saç telinin siyahlığını gösterir.)
Gerden-i âşıka tavk-efken olur dest-i kazâ
Halka-sâzî-i ser-i turra-yı pür-çîninden (3)
Gerden: gerdan
Tavk: gerdanlık
Efken: yıkmak
Halka-Sâzî: halka yapan
Turra: saçın ucu
dest-i kazâ: hüküm eli
(Aşığın gerganına hüküm eli gerdanlık yıkan olur, kıvrımlı saçının ucunun başını halka eyler.)
Ebrûlar üstüne dökülüp kâkülü Nedîm
Tasvîr-i Çînî yazmış o tâk-ı mukarnasa (5)
Mukarnas: tavan
Tâk: kemer
( Ey Nedim! Kaşların üstüne kakülü dökülüp o tavanın kemerine Çin resmi çizmiş.)
Cebhesin tâb-ı şarâb-ı nâz pür-çîn eylemiş
Gelmiş ebrûlar yine mestâne hançer hançere(2)
Tâb: güç
(Karmaşık nazının şarabının gücüne cephe eylemiş, kaşlar yine hançer hançere sarhoş gelmiş.)
Neyleyim ben ol niyâz-ı vaslı kim ebrûların
Her ser-i mûyunda tarh-endâz-ı sad-çîn olmaya(3)
Tarh: çiçeklik
Endâz: atıcı
Sad: örten
(Kaşlarına kavuşmak niyazını ben neyleyeyim? Her saç telinin ucunda karmaşık örten çiçek atıcı olmasın mı?)
Fasl-ı güldür gül açıl lâyık mıdır dest-i nigâh
Gül-zemîn-i sînen üzre yâsemen-çîn olmaya(6)
Nigâh: nazar
(Gül mevsimidir gül açıl bakış eli layık mıdır göğsünün gül yerinde üzerinde yasemin olasın mı?)
Lahza geçmez kim beyân-ı nazm-ı şûhundan Nedîm
Mülk-i istiʿdâd reşk-i Deylem ü Çin olmaya(8)
Reşk: kıskanma
istiʿdâd: yetenek
Deylem: Deylem, Elburz dağlarının Hazar denizine bakan yamaçları üzerindeki sarp bölgesidir.
(Bir an geçmez ki şuh şiirinin beyanından Nedim. Yetenek ülkesi Deylem ve Çin’i kıskanmasın.)
Ser-i zülfünde figan eylemek âyin oldı
Nâle-i dil ceres-i kâfile-i Çin oldı(1)
Ceres: çan
Nâle: inilti
(Saçının ucunda inlemek ayin oldu, gönül inlemesi Çin kafilesinin çanı oldu)
Ukde-i hâtırı biz halle şitâb etdikce
O büt-i ser-keşin ebrûları pür-çîn oldı(3)
Ukde: zor
Şitâb: acele
ser-keş: başı çeken
(Hatırının hevesini halletmeye biz acele ettikçe başı çeken putunun kaşları karmakarışık oldu.)
Reşk-i Çin olmakda fikrim gelmedi taʿbîre lîk
Vasfı ol gîsûların hâb-ı perîşânım gibi(3)
Reşk: kıskanma
Lîk: lakin
Hâb: uyku
(Çin’i kıskanmakta tabire aklım erişmedi fakat o saç tellerinin vasfı perişan uykum gibi.)
Çeşmânı siyeh-mest-i sitem kâküli pür-ham
Ebrûları pür-çîn
Benzer ki bu dildâr-ı cefâkâr senindir
Bî-şüphe Nedîmâ(5)
pür-ham: yay dolu
pür-çîn: karmaşık
(Gözleri sitem dolu siyah kakülü yay dolui kaşları karmakarışık, senin cefakar sevgiline benzer. Ey Nedim, şüphe yok)
ﻢﻜﯿﻟا ﻦﺣ ﻦﯿﺼﻟﺎﺑ ىﺬﻟا اﺬﮭﻓ
اﺮﺤﺒﻟا مﺪﺨﯾ ﻰﻜﻟ ﺮﺤﺑ ﻰﻓ ﺮﻓﺎﺴﻓ
{Bu fincan, ta Çin ülkesinde size aşık olmuştu. Denize (deniz gibi keremi bol, ihsanı hudutsuz
olan size) hizmet etmek üzere denizler aştı ve size ulaştı}
Sonuç olarak, Nedim’in Divanında çin kelimesi bizlere dönem itibarıyla önemli bilgiler vermektedir. Bu konuda daha ayrıntılı araştırmalar yapılması bizlere daha önemli bilgilere kaynaklık edecektir.
KAYNAKÇA
Nedim Divanı, Muhsin MACİT, 2017 Ankara, www.kulturturizm.gov.tr http://ekitap.kulturturizm.gov.tr