İkizköy’de Toprak ve Onur Mücadelesi...
Muğla’nın güneşe yaslanmış topraklarında,
Yatağan ile Milas bölgesinde bugünlerde rengi solmuş bir köy ve yanıbaşında onlarca köy var.
İkizköy’de, zeytin ağaçlarının gölgesinde sesini duyurmaya çalışan bir halk var, köklerine sarılmış, toprağını bırakmaya hiç niyetleri yok. Onurlu bir direniş sergiliyorlar.
Yalnızca İkizköy değil, bu direnişte; Çevre köylerden kadını erkeği, yaşlısı genci, eli nasırlı üreticiler, aylardır omuz omuza direniyorlar.
Çünkü bu sadece bir çevre mücadelesi değil,
bu; toprağa, geçmişe, üretime ve özgürlüğe duyulan sadakatin adı vatan sevdalısı üreten köylünün sesi bu.
Kadınlar, gözlerinde zeytin ağacının yeşili, başlarında yazması, dillerinde bağımsızlığın türküsüyle, en ön safta, dimdik duruyorlar ve haykırıyorlar "korkmuyoruz"..
Zeytinlikleri yalnızca geçimlik değil, onların atası, onların vatanı, onların geçmişi ve geleceği.
Ve her biri farkında; Bu, bir kalkınma projesi değil;
Bu, bir yıkımın, bir sömürünün taşeron eli. Ve bu tartışılan "Torba Yasa" değil bu bir " Zorba Yasa" diye seslerini yükseltiyorlar.

Muhtarlar traktörleriyle geldiler alana,
Üreticilerle bir olup hep birlikte “Biz buradayız!” dediler. Kadınlar Ankara direnişini anlattılar,
Meclis’in kapılarında onlara kapanan kapıları, alamadıkları yanıtları, boş kalan umutlarını anlattılar.
“Bu zeytinliklerde büyüdük,
Çocuklarımız bunlarla büyüdü evlendi.
Şimdi torunlarımıza ne kalacak?”
diye haykırdılar,
Köy evlerinde genç yaşlı hastaların sayısı artıyor.
Her solukta termik santralin zehri var.
Toprağın rengi solmuş, zeytin ağacları bile suskun, ama vazgeçmiş değiller sahipleriyle birlikte direniyorlar.
Dinledik hepsini tek tek,
Göz göze, yürek yüreğe dokunduk her birine.
Kanunları biliyorlar, haklarını ezberlemişler,
Ve en önemlisi: Oynanan oyunun farkındalar.
“Bu ağaçlar çocuklarımız gibidir,” dediler.
Sesleri toprak kadar derin, zeytin kadar güçlüydü.
Ve bilin ki,
Bu köylülerin beklentisi ne para, ne ayrıcalık ne de başka bir şey.
Tek istekleri, yalnız kalmamak bu haklı savaşta Türk halkının desteğini yüreklerinde hissetmek, onları yanlarında görmek. Gözleri dolu dolu, hıçkırıklarla ağlayanlar oldu.
Söz verdik onları asla yalnız bırakmayacağız.
Çünkü tehdit altındaki o halk, o zeytinlikler,
bir ağacın ötesinde, bir milletin belleği, bir ülkenin geleceği, çiftçinin onurlu mücadelesinin meyvesidir.
Bu mücadele yalnızca bir bölgenin, bir kac köyün mücadelesi degil hepimizin uykularını kaçıran bir
bağımsızlık mücadelesi olmalıdır.. Uyumayalım !!
Onlar direniyor;
Kavurucu güneşin altında tüm zorluklara inat direniyor. Pul pul olmuş yüzleri, zeytin karası kınalı elleri, bir umutla yola bakan gözleri yalnız kalmamalıdır..
Bize düşen ise onların sesini daha çok duymak, duyurmak, her fırsatta yanlarında olmak.
Önümüzdeki günlerde bize daha çok ihtiyaçları olacak. Yanlarında olalım, yüzler, binler olarak İkizköy’de, Akbelen'de ; "havama, suyuma, toprağıma dokunma" diye haykıralım.
Çünkü bu mücadele sadece onların değil,
hepimizin mücadelesi, hepimizin geleceği.
Yerel halkın çıkarlarını hiçe sayan, doğayı yok eden ve genellikle çok uluslu şirketlerle işbirliği içinde yürütülen bir modelin parçasına boyun eğmeyeceğiz.
Doğamız tahrip ediliyor, yerel halk yoksullaşıyor, şirketler ise zenginleşiyor. Bu tür emperyal ilişkiler yerli işbirlikçiler olmadan yürütülemez.
Gelin hep birlikte bu "işbirlikçi emperyal" oyunu bozalım.