Kalk Daha Ne Durursun

Yazarlar 27.08.2018 - 21:05, Güncelleme: 18.10.2023 - 22:23 18750+ kez okundu.
 

Kalk Daha Ne Durursun

Türk İmparatorluğu’nun Paylaşılması Hakkında 100 Proje isimli kitap, 1281-1913 yılları arasında üretilen 100 projeyi anlatıyor.
 İlk projeye, bir Fransız rahip reno ilham vermişti. Yattığı yerde hiç rahat olduğunu sanmıyorum. Hayli de şaşkın olmalı ve huzursuz. Çünkü aradan çok zaman geçti ve Türk’ler hala yok olmadı. Ve hem de Türk yurdunda bir marka olabilmişken, Türk’ler hala ve hala nasıl yok olmazlar? En çok da, bir gelin arabası hem de renoysa ya da bir sünnet arabası renosu maşallah yazılı ya da al bayraklı bir asker alayı renosu,.. Mahşer gününe dek, inim inim inletiyor olmalı ! Bizim milletin ahı, en çok fransızları tutuyor olmalı. Renonun da işi bu nedenle çok mu çok zor olmalı… Savaşarak geçememişlerdi. Ama bir Kasım sabahı geldiler. Fransız general d’esperey, beyaz at ile gelmişti. İstanbul’a beyaz at ile girmişti. Sarayı boşaltsınlar, artık orada kalacağım demişti. İngilizler güç bela ikna etti. Koca Sultan dediler, nasıl bir günde saray boşalır dediler. Zor ikna oldu… Ama bu sefer, 2.adam Enver Paşa’nın köşküne göz dikmişti. Naciye Sultan lohusa idi. Köşk önüne araba yanaştırmadılar. Köşk ahalisi, yürüyerek köşkü terk etti. Bir Türk gazeteci beddua etti. İnşallah senin de başına gelir demişti. Öyle oldu. Geldi. Almanlar, Paris’e girmişti. Alman komutan eğer istese ünlü louvre sarayında konaklayabilirdi. Öyle yapmadı. Bu d’esperey’in evi nerede diye sordu. Öğrendi. Evin önüne gitti. Komut tek ve sertti : Boşalt ! Hemen boşalttı. Aklına o Türk gazetecinin bedduası gelmişti. Beddua tuttu dedi. Kahrından öldü… Bu projeler, 1281 yılında başlamadı. Çok öncesi de vardı. İyi de neden proje üretiyorlar dı ? Türk Milleti onlara ne yapmıştı ? MS.400’lerde, Attila, Roma’ya gitti. Soylular ala u vala ile karşıladılar. Dediler ki, “soylu Attila, Roma’ya hoş geldin”. Alışılmadık bir yanıt aldılar. Bu yanıt tarihe geçti. “Ben sizinki gibi bir soyluluğu kabul etmiyorum. Ama soylu bir ulustan geldiğim doğrudur”. Bununla kalmadı Attila. Kuzeyden gelen istilacılara karşı Roma’yı korumayı söz verdi ve korudu. Ama bir isteği daha vardı. Kölelik olmayacaktı. Yasakladı. Oysa 1200 yıllık Roma, köle ekonomisi üzerine kuruluydu. Köle olmayınca, çöktü. Aradan 1.000 yıl geçti. Bu sefer Osmanlı Avrupa topraklarında boy göstermeye başladı. Henüz Türk yönetim geleneklerini kaybetmemişti. O zaman ki Avrupa’da 500 tane şehir devlet vardı. Soylular ve soysuz olan Avrupa halkları vardı. Vergi %50’ydi. %10’a düşürdü Osmanlı. Getirdiği toprak düzeninin, dünyada bir eşi daha yoktu. Soylu soysuz ayrımı yoktu Türk Devletinde. Liyakat önemliydi. Paşa ya da sadrazam olunabilirdi. Bir çoban bile. Almanlar, toplu olarak Osmanlı toprağına göç etmeye başladılar. Katolik baskısından bunalan Hollanda, Osmanlı’dan yardım alıyordu. Katolik ordular ile savaşan Hollanda askerleri, Katolik olmaktansa, Türk oluruz rozeti bulunan şapkalar takıyorlardı. Olan yine Fransızlara oldu. Akıllanmadılar bir türlü. Giyotin çok keskindi. Neden İtalya’da çocuklar, hemen uyu yoksa Attila gelir diye korkutulurlar? Ve neden tüm Avrupa toplumuna, barbar Türk algısı yerleştirilir? Ve bunu kim ve neden yapar? Attila şehrine gelen bir Grek vardı. İstanbul’dan gelmişti. Bir İtalyan seyyah, Attila şehrinde elçi olarak bulunuyordu. Burada ne işin diye sordu? Grek yanıt verdi : “Konstatinapolis’te, parası olan, hukuk karşısında üstündür. Parası olan biri, suçlu bile olsa, mahkemeye bile gitmeden davayı kazanır. Parası olmayan kişi bu konuda çok ısrarcı olmamalıdır. Çünkü hayatı tehlikeye girer”. O nedenle burada yaşıyorum der. Aradan yine 1.000 sene geçmişti. İngiliz ve Rus heyetler, onlarca kişi olarak, Kanuni sarayına gelir, hukuk dersi alırlardı. Anlaşılan o ki, Türk Milleti, dünyada hala var olan, soylu sistemin tekerine çomak sokmaktan asla vazgeçmiyor. Avrupa veya dünya halklarının, eğitim sistemini, yine “soylular”  belirliyor. Bu algıyı devamlı olarak yaymak ve büyütmek zorundalar. Sonuçta bir teker var, bir de çomak. İtalyan annelere sormak gerekiyor. Köle olmak daha mı iyiydi ? Avrupa halkalarına sormak gerekiyor. %50 vergi daha mı iyiydi ? 1281-1913 yılları arasında üretilen 100 proje işe yaramadı. Şu ana kadar onlarcası daha uygulamaya konuldu. 1281-1913 nire, 1923-1938 arası nire? 15 yıl bize yetti. Birkaç 1.000 sene daha direnç kazandık. Ve biz biliyoruz. İnsan insana köle olsun diye yaratılmadı. Bu uzun bir yolculuk. Birileri, köle yapmak için uğraşıyor. Yalan ve hile kullanıyor. Tarihinde köle olmayan ve kullanmayan ve kullanılmasına izin vermeyen tek millet olan Türk Milleti, yolculuğuna devam etme gayretiyle çabalıyor, didiniyor. Bu kutlu bir yolculuk. Bu ne kutlu bir yolculuk. Ve ne mutlu Türküm diyene. Yaratan, her insana seçenekler sunuyor. Ve tercihi yine insana bırakıyor. İster öyle yürürsün. İster böyle yürürsün. Sen bilirsin diyor insana. Ama ekliyor, “sorgum yamandır zamanı gelince”. 100 değil, 1000 proje üretiyor aç gözlü soylular. Proje üretmekte de gözleri doymuyor. Doğayı tersine zorluyorlar. Bıkmıyorlar. Güneş, batıdan doğmaz ki. İnsan insana köle olmaz ki. Doğa, özünü koruyor. Savunuyor. Yaratan öyle yaratmış. Az çapala diyor. Az ek diyor. Bak neler olacak. Sen üşenme diyor. 1 koy diyor. 1000 vereceğim, göreceksin diyor. Öyle de oluyor. Sözünü hep tutuyor. Davranmak bekliyor. Hele bir davran diyor. Hele bir ağır ellerin üstünde doğrul, ak alnını kaldır diyor. Bak neler olacak diyor. Korkma diyor. Sonra korkmuyor birisi. Ya Allah diyor. Davranıyor Seyid. 250 kg mermi, kuş oluyor havalanıyor… Görenler, görmeyenlere anlatsın, emir beklenmesin, talimat beklenmesin, seslensin herkes birbirine, eller uyuşmuş, gözler yumulmuş, kafalar öne eğik, karanlık hakim. Zehir sarmış, dört bir yanı. Kalk. Daha ne durursun. Davran… O.U. 
Türk İmparatorluğu’nun Paylaşılması Hakkında 100 Proje isimli kitap, 1281-1913 yılları arasında üretilen 100 projeyi anlatıyor.

 İlk projeye, bir Fransız rahip reno ilham vermişti. Yattığı yerde hiç rahat olduğunu sanmıyorum. Hayli de şaşkın olmalı ve huzursuz. Çünkü aradan çok zaman geçti ve Türk’ler hala yok olmadı. Ve hem de Türk yurdunda bir marka olabilmişken, Türk’ler hala ve hala nasıl yok olmazlar? En çok da, bir gelin arabası hem de renoysa ya da bir sünnet arabası renosu maşallah yazılı ya da al bayraklı bir asker alayı renosu,.. Mahşer gününe dek, inim inim inletiyor olmalı ! Bizim milletin ahı, en çok fransızları tutuyor olmalı. Renonun da işi bu nedenle çok mu çok zor olmalı… Savaşarak geçememişlerdi. Ama bir Kasım sabahı geldiler. Fransız general d’esperey, beyaz at ile gelmişti. İstanbul’a beyaz at ile girmişti. Sarayı boşaltsınlar, artık orada kalacağım demişti. İngilizler güç bela ikna etti.

Koca Sultan dediler, nasıl bir günde saray boşalır dediler. Zor ikna oldu…

Ama bu sefer, 2.adam Enver Paşa’nın köşküne göz dikmişti. Naciye Sultan lohusa idi. Köşk önüne araba yanaştırmadılar. Köşk ahalisi, yürüyerek köşkü terk etti. Bir Türk gazeteci beddua etti. İnşallah senin de başına gelir demişti. Öyle oldu. Geldi. Almanlar, Paris’e girmişti. Alman komutan eğer istese ünlü louvre sarayında konaklayabilirdi. Öyle yapmadı. Bu d’esperey’in evi nerede diye sordu. Öğrendi. Evin önüne gitti. Komut tek ve sertti : Boşalt ! Hemen boşalttı. Aklına o Türk gazetecinin bedduası gelmişti. Beddua tuttu dedi. Kahrından öldü… Bu projeler, 1281 yılında başlamadı. Çok öncesi de vardı. İyi de neden proje üretiyorlar dı ?

Türk Milleti onlara ne yapmıştı ?

MS.400’lerde, Attila, Roma’ya gitti. Soylular ala u vala ile karşıladılar. Dediler ki, “soylu Attila, Roma’ya hoş geldin”. Alışılmadık bir yanıt aldılar. Bu yanıt tarihe geçti. “Ben sizinki gibi bir soyluluğu kabul etmiyorum. Ama soylu bir ulustan geldiğim doğrudur”. Bununla kalmadı Attila. Kuzeyden gelen istilacılara karşı Roma’yı korumayı söz verdi ve korudu. Ama bir isteği daha vardı. Kölelik olmayacaktı. Yasakladı. Oysa 1200 yıllık Roma, köle ekonomisi üzerine kuruluydu. Köle olmayınca, çöktü. Aradan 1.000 yıl geçti. Bu sefer Osmanlı Avrupa topraklarında boy göstermeye başladı. Henüz Türk yönetim geleneklerini kaybetmemişti. O zaman ki Avrupa’da 500 tane şehir devlet vardı. Soylular ve soysuz olan Avrupa halkları vardı. Vergi %50’ydi. %10’a düşürdü Osmanlı. Getirdiği toprak düzeninin, dünyada bir eşi daha yoktu. Soylu soysuz ayrımı yoktu Türk Devletinde. Liyakat önemliydi. Paşa ya da sadrazam olunabilirdi. Bir çoban bile.

Almanlar, toplu olarak Osmanlı toprağına göç etmeye başladılar.

Katolik baskısından bunalan Hollanda, Osmanlı’dan yardım alıyordu. Katolik ordular ile savaşan Hollanda askerleri, Katolik olmaktansa, Türk oluruz rozeti bulunan şapkalar takıyorlardı. Olan yine Fransızlara oldu. Akıllanmadılar bir türlü. Giyotin çok keskindi. Neden İtalya’da çocuklar, hemen uyu yoksa Attila gelir diye korkutulurlar? Ve neden tüm Avrupa toplumuna, barbar Türk algısı yerleştirilir? Ve bunu kim ve neden yapar? Attila şehrine gelen bir Grek vardı. İstanbul’dan gelmişti. Bir İtalyan seyyah, Attila şehrinde elçi olarak bulunuyordu. Burada ne işin diye sordu? Grek yanıt verdi : “Konstatinapolis’te, parası olan, hukuk karşısında üstündür. Parası olan biri, suçlu bile olsa, mahkemeye bile gitmeden davayı kazanır. Parası olmayan kişi bu konuda çok ısrarcı olmamalıdır. Çünkü hayatı tehlikeye girer”. O nedenle burada yaşıyorum der. Aradan yine 1.000 sene geçmişti. İngiliz ve Rus heyetler, onlarca kişi olarak, Kanuni sarayına gelir, hukuk dersi alırlardı. Anlaşılan o ki, Türk Milleti, dünyada hala var olan, soylu sistemin tekerine çomak sokmaktan asla vazgeçmiyor. Avrupa veya dünya halklarının, eğitim sistemini, yine “soylular”  belirliyor. Bu algıyı devamlı olarak yaymak ve büyütmek zorundalar. Sonuçta bir teker var, bir de çomak. İtalyan annelere sormak gerekiyor. Köle olmak daha mı iyiydi ? Avrupa halkalarına sormak gerekiyor. %50 vergi daha mı iyiydi ? 1281-1913 yılları arasında üretilen 100 proje işe yaramadı. Şu ana kadar onlarcası daha uygulamaya konuldu.

1281-1913 nire, 1923-1938 arası nire?

15 yıl bize yetti. Birkaç 1.000 sene daha direnç kazandık. Ve biz biliyoruz. İnsan insana köle olsun diye yaratılmadı. Bu uzun bir yolculuk. Birileri, köle yapmak için uğraşıyor. Yalan ve hile kullanıyor. Tarihinde köle olmayan ve kullanmayan ve kullanılmasına izin vermeyen tek millet olan Türk Milleti, yolculuğuna devam etme gayretiyle çabalıyor, didiniyor. Bu kutlu bir yolculuk. Bu ne kutlu bir yolculuk. Ve ne mutlu Türküm diyene. Yaratan, her insana seçenekler sunuyor. Ve tercihi yine insana bırakıyor. İster öyle yürürsün. İster böyle yürürsün. Sen bilirsin diyor insana. Ama ekliyor, “sorgum yamandır zamanı gelince”. 100 değil, 1000 proje üretiyor aç gözlü soylular. Proje üretmekte de gözleri doymuyor. Doğayı tersine zorluyorlar. Bıkmıyorlar. Güneş, batıdan doğmaz ki. İnsan insana köle olmaz ki. Doğa, özünü koruyor. Savunuyor. Yaratan öyle yaratmış. Az çapala diyor. Az ek diyor. Bak neler olacak. Sen üşenme diyor. 1 koy diyor. 1000 vereceğim, göreceksin diyor. Öyle de oluyor. Sözünü hep tutuyor. Davranmak bekliyor. Hele bir davran diyor. Hele bir ağır ellerin üstünde doğrul, ak alnını kaldır diyor. Bak neler olacak diyor. Korkma diyor. Sonra korkmuyor birisi. Ya Allah diyor. Davranıyor Seyid. 250 kg mermi, kuş oluyor havalanıyor… Görenler, görmeyenlere anlatsın, emir beklenmesin, talimat beklenmesin, seslensin herkes birbirine, eller uyuşmuş, gözler yumulmuş, kafalar öne eğik, karanlık hakim. Zehir sarmış, dört bir yanı. Kalk. Daha ne durursun. Davran… O.U. 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergalerisi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
startup ekosistemi, ilaçlama, istanbul böcek ilaçlama, hasta yatağı kiralama, mide balonu, evden eve nakliyat