İskoçya
Yaşam
19.07.2017 - 20:59, Güncelleme:
28.02.2024 - 14:12 18198+ kez okundu.
İskoçya
İskoçya / Birleşik Krallığa bağlı ve Avrupa kıtasında konumlanmış Harry Potter’ın yazılma aşamasında yazarına bol ilham kaynağı olmuştur.
Sıra dışı mimarisi ile kendinizi bir masal diyarında hissetmenize sebep olacaktır. En sıcak olduğu aylarda bile sizi üşütüp yağmuruyla ıslatmayı başaracaktır. İngiltere’nin kuzeyinde bulunan İskoçya, yağmurları ve kapalı havası ile ünlü Londra’ya Almanya'ya çok rahat fark atar.
İskoçya Bir anda ortaya çıkan güneş sizi ısıtıp terletirken, aradan beş dakika geçmeden beliren bir bulut sizi anında sırılsıklam yapabilir.
İster ülkenin ‘’Highlands’’ denilen dağlık bölgesinde bir şatoda, ister şehrin başkenti Edinburgh’da olun. Yağmur ve devasa bulutlarla bu gotik ülke o kadar çok birbirine yakışıyor ki, ister istemez ülkeye aşık oluyorsunuz. Ulusal içkileri, pöti kare yünden (kilt) yapılmış geleneksel kıyafetleri, 1500 senelik şatoları. Gayda müzik aletleri ve tabi ki Cesur Yürek filmi ile dünyaca ünlenmişlerdir. Sahip oldukları eşsiz yeşil vadilerin arasında Loch (lake) olarak adlandırdıkları koyu renkteki. Gölleri insanın nefesini kesebilecek derecede güzeldir. Hele bir de devasa kulesiyle eski bir şatonun gölgesi bu göle düşmüşse. ”Buraya neden daha önce gelmedim?’’ pişmanlığını yaşatacaktır. Stirling’li William Wallace İngilizlere karşı yürüttüğü özgürlük savaşındaki başarısı ve sonra. Yine İngilizler tarafından işkenceyle öldürülmesi onu ölümsüz ikonik bir figür olarak akıllarda kalmasını sağlar. İngilizlerle uzun süren savaşlar ve anlaşmazlıklar 17. yy’da VI. James’in İngiltere kralı. I. James olarak tahta oturmasından sonra durulur ve 18. yy’ın başında iki ülke arasında Birleşme Yasası imzalanır. Şu anki İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in eşi, Edinburgh Dükü Philip İskoçyalıdır.
Yani hala iki ülke aslında biriz mesajını vermekteler.
Halbuki halkın İngiltere’den bağımsızlığını almak istediği ve Parlamento’da ciddi ciddi tartışıldığı aşikardır. Gel gelelim Edinburgh’a. Şehrin merkezine girdiğiniz andan itibaren ilk gözünüze çarpacak olan şey. 11. yy’da şehrin tepesine sönmüş bir volkanın üzerine konumlandırılmış olan Edinburgh Şatosu ’nun ihtişamı olacaktır. Sonra onun sırasındaki Harry Potter’ın film setini andıran. Royal Mile’a konumlandırılmış yan yana inci gibi dizilmiş binalar (Old Town). Buranın tam karşısındaki bölge ise New Town olarak adlandırılır ama tabi siz yeni kelimesine takılmayın. Bu bölgede oldukça eski binalardan oluşmaktadır. İlginç olan çok tarihi bir kentte olmanıza rağmen şehrin çok dinamik olması. Edinburgh’daki yapılması ve görülmesi gereken birçok şey Ortaçağ’ın merkezi. Royal Mile (Old Town) ve New Town’ın çevresinde bulunuyor.
Şehir yürüme mesafesinde olduğundan otobüse binmenize gerek kalmaz.
Şehrin eski ve yeni olarak ikiye ayrılmasının sebebi 1600’lü ve 1700’lü yıllarda nüfusun zengin. Fakir demeden Royal Mile’daki binalarda tıklım tıkış oturup artık yaşanmayacak hale gelmesinden. Sonra zenginlerin kendilerine yeni bir semt arayışı ile ilgilidir. Old Town’da binaların birbirlerine olan yakınlıkları ve daracık sokakları mutlaka gözünüze çarpacaktır. Eski zamanlarda tuvalet yokken herkes günde iki kez camlarından aşağı tuvaletlerini ve pis sularını dökermiş. Ve bu sular eskiden göl (Nor’ Loch) olan fakat kurutulup şu anda ”Princes St. Gardens” olarak görebileceğiniz bölgeye akarmış. Veba, 1645 senesinde farelerin etrafta cirit atmasıyla birlikte yine. ‘’Old Town’da’’ yayılmaya başlamış ve sayı tam olarak bilinmese de ortalama 90,000 kişi ölmüş. Edinburgh’un en güzel zamanı bizim de bulunduğumuz Ağustos ayında.
Edinburgh Festivali’nin yapıldığı zamandır ve tüm şehir dinamik ve canlıdır.
Bu zamanda etraftaki şehirlerden ve ülkelerden gelenler sayesinde nüfusun iki katına çıktığı söyleniyor. Otel ve uçak fiyatları iki katına çıkıyor dolayısıyla önceden rezervasyon yapmak en iyisi
Eğer Ağustos ayında geldiyseniz Royal Mile’ın her köşesinde bir atraksiyon, gösteri veya kalabalıkla karşılaşırsınız. Cafe’ler ve restoranlar insanlarla dolar taşar. Festival sırasında 1950’den beri her sene düzenlenen ‘’Military Tattoo’’yani Askeri Bando. Gösterisi çok büyük coşkuyla izlenir ve bilet bulmak imkansızdır. Ya aylar öncesinden biletleri alacaksınız ya da bizim gibi kara borsadan bulacaksınız. Sizi temin ederim ki hayatınızda daha iyi bir bando gösterisi izlememişsinizdir. Ağustos’ta Edinburgh’a gelirseniz mutlaka bu gösteriyi izleyin. Eğer şehirde az zamanınız varsa ilk görmeniz gereken yer ‘’Edinburgh Şatosu’’ olacaktır. ‘’Scott Monument’’ yazar Walter Scott anısına dikilmiş devasa boyutları ve neo-gotik.
Tarzıyla hemen dikkatleri üzerine çekecektir.
Dileyen tepesine çıkarak şehrin manzarasını görebilir. Çoğu müze ve tarihi yerler 16:30’dan sonra ziyaretçi kabul etmiyor, ne kadar erken hareket ederseniz o kadar çok yer görürsünüz. Şato’da daha önce de bahsettiğim İskoçya Kraliçesi Mary’nin oğlu VI. James’in yani. İngiltere Kralı I. James’in doğduğu odayı görebilirsiniz (State Apartments). Şato’dan sonra mutlaka görülmesi gereken ‘’Camera Obscura’’ ve ‘’Mary King’s Close’’ favorilerim arasında. 150 sene önce kurulmuş Camera Obscura’da şaşı bak şaşır tarzında insanın algılarını yanıltan bir sürü atraksiyon mevcut. En çok ilgi gören bölümü tepesinde bir ayna vasıtasıyla turistlere şehri tanıtmasıdır. Mary King’s Close (close dar sokak anlamında) ise 1600’lü yılların vebalı zamanlarından. Kalmış ve sonra üzerine bina yapılmış bir mahalleyi ortaya çıkarıp. Gerçek hikayeleri bulup sizi Edinburgh’un Ortaçağı’na yolculuğa çıkarıyorlar. ‘’Scotch Whiskey Heritage’’, ‘’Outlook Tower’’, ‘’National Museum of Edinburgh’’. ‘’St. Giles Katedrali’’, ’’National Museum of Scotland’’,‘’Holyroodhouse Sarayı’’.
‘’İskoç Parlamento Binası’’görülmesi gereken diğer yerler arasında sayabiliriz.
Bir de günlük turlar ile şehir dışında ‘’Timberbush Tours’’ gibi tur firmalarıyla gidebileceğiniz yerler var. İskoçya’yı tanımak Cesur Yüreğin yaşadığı dağları, ovaları görmek istiyorsanız mutlaka tüm gün süren bu turları değerlendirin. Bu turlar nefes kesici İskoç kültürünü fotoğraflamak isteyenler için kaçırılmayacak bir fırsat sunacaktır. İster Loch Ness Canavarını görmeye gidin, ister birçok tarihi olayın geçtiği Stirling Şatosu’nu görmeye gidin emin olun pişman olmayacaksınız.
İskoçya / Birleşik Krallığa bağlı ve Avrupa kıtasında konumlanmış Harry Potter’ın yazılma aşamasında yazarına bol ilham kaynağı olmuştur.
Sıra dışı mimarisi ile kendinizi bir masal diyarında hissetmenize sebep olacaktır. En sıcak olduğu aylarda bile sizi üşütüp yağmuruyla ıslatmayı başaracaktır. İngiltere’nin kuzeyinde bulunan İskoçya, yağmurları ve kapalı havası ile ünlü Londra’ya Almanya'ya çok rahat fark atar.
İskoçya Bir anda ortaya çıkan güneş sizi ısıtıp terletirken, aradan beş dakika geçmeden beliren bir bulut sizi anında sırılsıklam yapabilir.
İster ülkenin ‘’Highlands’’ denilen dağlık bölgesinde bir şatoda, ister şehrin başkenti Edinburgh’da olun. Yağmur ve devasa bulutlarla bu gotik ülke o kadar çok birbirine yakışıyor ki, ister istemez ülkeye aşık oluyorsunuz. Ulusal içkileri, pöti kare yünden (kilt) yapılmış geleneksel kıyafetleri, 1500 senelik şatoları. Gayda müzik aletleri ve tabi ki Cesur Yürek filmi ile dünyaca ünlenmişlerdir. Sahip oldukları eşsiz yeşil vadilerin arasında Loch (lake) olarak adlandırdıkları koyu renkteki. Gölleri insanın nefesini kesebilecek derecede güzeldir. Hele bir de devasa kulesiyle eski bir şatonun gölgesi bu göle düşmüşse. ”Buraya neden daha önce gelmedim?’’ pişmanlığını yaşatacaktır. Stirling’li William Wallace İngilizlere karşı yürüttüğü özgürlük savaşındaki başarısı ve sonra. Yine İngilizler tarafından işkenceyle öldürülmesi onu ölümsüz ikonik bir figür olarak akıllarda kalmasını sağlar. İngilizlerle uzun süren savaşlar ve anlaşmazlıklar 17. yy’da VI. James’in İngiltere kralı. I. James olarak tahta oturmasından sonra durulur ve 18. yy’ın başında iki ülke arasında Birleşme Yasası imzalanır. Şu anki İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in eşi, Edinburgh Dükü Philip İskoçyalıdır.Yani hala iki ülke aslında biriz mesajını vermekteler.
Halbuki halkın İngiltere’den bağımsızlığını almak istediği ve Parlamento’da ciddi ciddi tartışıldığı aşikardır. Gel gelelim Edinburgh’a. Şehrin merkezine girdiğiniz andan itibaren ilk gözünüze çarpacak olan şey. 11. yy’da şehrin tepesine sönmüş bir volkanın üzerine konumlandırılmış olan Edinburgh Şatosu ’nun ihtişamı olacaktır. Sonra onun sırasındaki Harry Potter’ın film setini andıran. Royal Mile’a konumlandırılmış yan yana inci gibi dizilmiş binalar (Old Town). Buranın tam karşısındaki bölge ise New Town olarak adlandırılır ama tabi siz yeni kelimesine takılmayın. Bu bölgede oldukça eski binalardan oluşmaktadır. İlginç olan çok tarihi bir kentte olmanıza rağmen şehrin çok dinamik olması. Edinburgh’daki yapılması ve görülmesi gereken birçok şey Ortaçağ’ın merkezi. Royal Mile (Old Town) ve New Town’ın çevresinde bulunuyor.Şehir yürüme mesafesinde olduğundan otobüse binmenize gerek kalmaz.
Şehrin eski ve yeni olarak ikiye ayrılmasının sebebi 1600’lü ve 1700’lü yıllarda nüfusun zengin. Fakir demeden Royal Mile’daki binalarda tıklım tıkış oturup artık yaşanmayacak hale gelmesinden. Sonra zenginlerin kendilerine yeni bir semt arayışı ile ilgilidir. Old Town’da binaların birbirlerine olan yakınlıkları ve daracık sokakları mutlaka gözünüze çarpacaktır. Eski zamanlarda tuvalet yokken herkes günde iki kez camlarından aşağı tuvaletlerini ve pis sularını dökermiş. Ve bu sular eskiden göl (Nor’ Loch) olan fakat kurutulup şu anda ”Princes St. Gardens” olarak görebileceğiniz bölgeye akarmış. Veba, 1645 senesinde farelerin etrafta cirit atmasıyla birlikte yine. ‘’Old Town’da’’ yayılmaya başlamış ve sayı tam olarak bilinmese de ortalama 90,000 kişi ölmüş. Edinburgh’un en güzel zamanı bizim de bulunduğumuz Ağustos ayında.Edinburgh Festivali’nin yapıldığı zamandır ve tüm şehir dinamik ve canlıdır.
Bu zamanda etraftaki şehirlerden ve ülkelerden gelenler sayesinde nüfusun iki katına çıktığı söyleniyor. Otel ve uçak fiyatları iki katına çıkıyor dolayısıyla önceden rezervasyon yapmak en iyisiEğer Ağustos ayında geldiyseniz Royal Mile’ın her köşesinde bir atraksiyon, gösteri veya kalabalıkla karşılaşırsınız. Cafe’ler ve restoranlar insanlarla dolar taşar. Festival sırasında 1950’den beri her sene düzenlenen ‘’Military Tattoo’’yani Askeri Bando. Gösterisi çok büyük coşkuyla izlenir ve bilet bulmak imkansızdır. Ya aylar öncesinden biletleri alacaksınız ya da bizim gibi kara borsadan bulacaksınız. Sizi temin ederim ki hayatınızda daha iyi bir bando gösterisi izlememişsinizdir. Ağustos’ta Edinburgh’a gelirseniz mutlaka bu gösteriyi izleyin. Eğer şehirde az zamanınız varsa ilk görmeniz gereken yer ‘’Edinburgh Şatosu’’ olacaktır. ‘’Scott Monument’’ yazar Walter Scott anısına dikilmiş devasa boyutları ve neo-gotik.
Tarzıyla hemen dikkatleri üzerine çekecektir.
Dileyen tepesine çıkarak şehrin manzarasını görebilir. Çoğu müze ve tarihi yerler 16:30’dan sonra ziyaretçi kabul etmiyor, ne kadar erken hareket ederseniz o kadar çok yer görürsünüz. Şato’da daha önce de bahsettiğim İskoçya Kraliçesi Mary’nin oğlu VI. James’in yani. İngiltere Kralı I. James’in doğduğu odayı görebilirsiniz (State Apartments). Şato’dan sonra mutlaka görülmesi gereken ‘’Camera Obscura’’ ve ‘’Mary King’s Close’’ favorilerim arasında. 150 sene önce kurulmuş Camera Obscura’da şaşı bak şaşır tarzında insanın algılarını yanıltan bir sürü atraksiyon mevcut. En çok ilgi gören bölümü tepesinde bir ayna vasıtasıyla turistlere şehri tanıtmasıdır. Mary King’s Close (close dar sokak anlamında) ise 1600’lü yılların vebalı zamanlarından. Kalmış ve sonra üzerine bina yapılmış bir mahalleyi ortaya çıkarıp. Gerçek hikayeleri bulup sizi Edinburgh’un Ortaçağı’na yolculuğa çıkarıyorlar. ‘’Scotch Whiskey Heritage’’, ‘’Outlook Tower’’, ‘’National Museum of Edinburgh’’. ‘’St. Giles Katedrali’’, ’’National Museum of Scotland’’,‘’Holyroodhouse Sarayı’’.‘’İskoç Parlamento Binası’’görülmesi gereken diğer yerler arasında sayabiliriz.
Bir de günlük turlar ile şehir dışında ‘’Timberbush Tours’’ gibi tur firmalarıyla gidebileceğiniz yerler var. İskoçya’yı tanımak Cesur Yüreğin yaşadığı dağları, ovaları görmek istiyorsanız mutlaka tüm gün süren bu turları değerlendirin. Bu turlar nefes kesici İskoç kültürünü fotoğraflamak isteyenler için kaçırılmayacak bir fırsat sunacaktır. İster Loch Ness Canavarını görmeye gidin, ister birçok tarihi olayın geçtiği Stirling Şatosu’nu görmeye gidin emin olun pişman olmayacaksınız.
Hibya Haber Ajansı (HHA), Beyaz Haber Ajansı (BHA), Igfa Haber Ajansı (IGF) ve diğer ajanslar tarafından eklenen tüm haberler, sitemizin editörlerinin müdahalesi olmadan ajans kanallarından çekilmektedir. Bu haberlerde yer alan hukuki muhataplar haberi geçen ajanslar olup sitemizin hiç bir editörü sorumlu tutulamaz...
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.