Anadolu ve Trakya Nasıl Elden Çıkıyor

Yazarlar 12.08.2018 - 13:52, Güncelleme: 18.10.2023 - 22:10 20506+ kez okundu.
 

Anadolu ve Trakya Nasıl Elden Çıkıyor

Üzüm 10 yıldır, 1.00 TL. Yanlış duymadınız, üzüm üreticisi, ürettiği üzümü, 10 yıldır aynı fiyatla satmak zorunda.
1.00 TL. 3 hafta önce bunu Güney'de öğrendim. İnanamadım. Çal'a gidince, orada da sordum. Dayı dedim, üzüm 1.00 TL mi? Nerdeeee dedi, bu sene 0,80 kuruşmuş. Köylü, 10 yıldır aynı fiyatla ürün satmak zorunda çünkü Tariş kapandı. Sonra birileri geliyor, üzüm üretilen bağların üstüne çöküyor. Örneğin bir şarap markası, Denizli Güney ilçesinden 1000 dönüm arazi toplamış. Yanlış anlaşılmasın, boş arazi alıp yatırım yapmamış, zaten mevcut olan bağları toplamış. Bölge insanı, bu durumu, satın almak olarak dile getirmiyor. Topladı diyor. Batan geminin malını, denizden toplamak ! hukuka uygundur. Ama birileri, o gemiyi batırır ve malı toplar ise, aslında bu durum, gasp’tır. Üzümün, 10 yıldır, 1.00 TL ye toptan alınıyor olması, aslında geminin birisi tarafından batırılması anlamına gelir. Sonra batan geminin malı toplanır. Aynı, bir şarap markasının ilk önce gemiyi batırıp, sonra bağları toplaması ! gibi. Bu toplayıcılar !, ilk önce gemiyi korunmasız hale getiren uygulamaları yürürlüğe koydururlar. Bunu yapmak için ilk önce, bu uygulamaları yürürlüğe koyacak, kendi adamlarını !!! yönetim ve yetki sahibi yaparlar. Yetki ve yönetim sahibi olan ve adına insan denemeyecek olan mahlukatlar, bu yasaları çıkarırlar veya zemini tecavüze uygun hale getirirler. Sonra da toplama ! başlar. Tekel, tütün işinden çekilir. Baş fiyat belirlemez hale gelir. Sonra tütün fiyatı, özel tüccarlar ! insafına bırakılır. Bu tüccarlar, 100 yıldan beri ilk kez, sezon başı söz verdikleri tütün fiyatı altında alım fiyatı verirler veya fiyat artışı vermezler. Evvelden Tekel varken bunu yapamazlardı. Sonra Acıpayam’da, tütün üreticisi tütünü sokağa döker. Çünkü, sezon başı 19.00 TL olarak kg fiyatı söz verilmiş olmasına rağmen, üretilen ürün için, 12.00 TL önerilmiş ve işine gelirse denmiştir. Tütün üreticisi buna isyan eder ama gemi korunmasızdır. Tütün üreticisinin gemisi, su almaya sonra da batmaya başlar. Sonra birileri gelip, tütün arazilerini toplamaya başlar. Fiskobirlik kapanır. Fiskobirlik varken 13.00 TL olan fındık kg fiyatı, Fiskobirlik kapandıktan sonra, özel tüccarlar ! tarafından 6.00 TL’ye düşürülür. Karadeniz isyan eder. Fındıklar denize dökülür. Fındık su almaya ve batmaya başlar. Sonra birileri, Karadenizi’i !!! toplamaya başlar. Bölgede bol miktarda arap emlakçı açılır. Katar şeyhi gelir, Trabzon stadı açar. Orman yanar, saray yapılır. Balıkesir’de süt kg peşin fiyatı, 0,70 kuruştur. Süt üreticisi 1.00 TL isterse, 1 ay sonra para alabilir. 1.25 TL isterse, 2 ay sonra para alabilir. 1.50 TL isterse, 4 ay sonra para alabilir. Ama hiçbir üretici, 1-2 ay bekleyemez. Çünkü, peşin para ihtiyaçtır. 0,70 kuruşa sütü verir. Ama 0,70 kuruş, ne yeme, ne bakıma, hiçbir işe yetmez. Sonra birileri gelir, arazi toplamaya başlar. Örneğin, Sındırgı köylerine para helikopter ile gider. Artık batan geminin mallarının çokluğunu, siz düşünün. Bütün Gönen, Çan, Sındırgı, Susurluk, Savaştepe, Soma, Manisa, Denizli, Muğla aynı durumdadır. Kekik aynı durumdadır. Zeytin aynı durumdadır. Arpa, buğday, kavun, karpuz aynı durumdadır. Üretici fakirleştirilir. Üreticiyi fakirleştirenler ile sonradan bu arazileri toplayanlar, aynı çetenin kollarıdır. Asıl vahim olan durum ise köylünün kullandığı yem, gübre, ilaç, makine ve teçhizatı satanlar, aynı çetenin diğer kollarıdır. Bankalar aynı çetelerindir. Üretilen ürünlerin satıldığı marketler, aynı çetelerin, diğer kollarıdır. Oysa biz bir devlet kurduk. Hukuk için kurduk. Adalet için kurduk. Güvenlik için kurduk. Ama görüyoruz ki, devleti yönetenler bizi korumuyor. Pazarlıyor !!! Ve bunu itiraf da ediyorlar. Tayyip : “ Ben ülkemi pazarlamakla mükellefim “ Sene 2005. Bu pazarlamanın ne olduğu ortada. Şimdi sıra ormanlara geldi. Orman köylüsünün, belirli istihkakları vardır. Ağaç hakkı vardır. Arıcılık hakkı vardır. Mantar toplama, avcılık yapma hakkı vardır. Soma'da bulunan arkadaşlar, 30-40 yıldır piknik yapmaya gittikleri arazilerden, kovalandıklarını anlatıyorlar. Birisi geliyor ve çıkın, burası şahıs arazisi diyormuş. Dayı diyorlarmış, biz buralıyız, 30 yıldır burada piknik yaparız. Çıkın diyormuş, dayı, 1 saate gitmezseniz, jandarma çağırırım... Demek ki artık orman köylüsünün ve köylünün, ilçelinin, tarlasını tapusunu toplamak gerekiyor. O köylerin boşaltılması gerekiyor. Boşalan yerlere de ilçeden veya şehirden gezmeye gelenlerin bile girmemesi gerekiyor. Her yerde köyler ilçeler boşalıyor. Köyde, ilçede evlenen gençler, fukara babaları gibi olmamak için metropollere yerleşiyor. Yeni evlenen gençlerin hiç biri kendi memleketine yerleşmiyor. Denizli'de gençler tekstile girip karı koca çalışmak için, şehre kaçmak zorunda bırakılıyor. Öyle diyor Güney'li arkadaşlar. Yazdan beri bir çok düğün olmuş. Hiçbiri Güney veya köylerine yerleşmemiş. Şehre göçmüşler. Gençler metropole göçüyor. Çünkü babaları hep fukara, hep fukara. Çünkü çetelerin kolları, üretici köylüyü fukara, borçlu ve çaresiz hale getiriyor. Toplama kampına dönüşen, sıkış tepiş sokaklar içinde, sağlıksız apartmanlara, yeşilin olmadığı, çoluk çocuğun oyun oynayacağı 1 metrekare yerin olmadığı, büyük şehir toplama kamplarına toplanıyoruz. Ama çare olmuyor. İşte Araştırmacı Erhan Ünal’ın kaleminden, “Ne yerseniz ona dönüşürsünüz” sözünü bir kez daha haklı çıkaran küresel tarım savaşı konusundaki çarpıcı gerçekler… Buğday, soya ve mısır ile ve bunlarla karıştırılan kimyasallarla beslenen ( zehirlenen ) ve bununla zehirlenmeye mecbur kılınan ve tüm bunların üstüne, sanal alem tatmini ile mutlu olduğunu sanan kitlelere dönüşüyoruz. Soner Yalçın’ın Saklı Seçilmişler kitabı ile de anlatılan bu durum, bizim gibi ülkelerde yaşayan insanların aslında bilinçli olarak nasıl zehirlendiğini özetliyor. Yani elimizden temiz su alınıyor. Bize zehir içiriliyor. Kısırlık servisleri dolup taşıyor. Kimyasal ile beslenmeye evrilmemiş insan vücudu, bu kimyasal yüklemeler karşısında dengesini, beyin ise sanal alem ile özünü yitiriyor. Memleket ve insanlığımız, özgürlüğümüz elden çıktı, çıkıyor. El değiştiriyor. Bu da yetmezmiş gibi bir de öldürülüyoruz, hasta ediliyoruz… “Ben ülkemi pazarlamakla mükellefim”… zihniyeti ise, pazarlamaya ! devam ediyor. Tayyip, bununla da kalmıyor. Memleketimizin, bölgenin süpermarketi olacağının söylüyor. Yani marketlerde satılan kimyasal yiyecekler ile zehirlenme konusunda, bölgenin diğer ülkelerine de zehiri bizim satacağımızı söylüyor. BOP başkanlığı demek böyle bir işmiş. Demek ki BOP başkanlığı ile böbürlenen bu yaratıklar, hem bölge insanını gelip direk öldüren katiller için 1 Mart tezkeresi uyduruyorlar, Mersin İskenderun'dan katilleri geçiriyorlar, bu haçlı ordusunun evlerine sağ salim dönmesi için her gün dua ediyorlar, beyzbol sopasını görünce, bir anda kardeşim Esad'ı, esed yapıyorlar, öldüren katillere yardım yataklık ediyorlar, bununla böbürlenmekten ve hep konuşmaktan, bıkmıyor, bıkmıyor, bıkmıyorlar. Kibirlerinden artık eğriyi doğruyu göremiyorlar. Aç gözlerini, maddi manevi hiç bir değer tatmin edemiyor. Bununla da kalmıyor, toplumumuzu, komşu toplumları kimyasal yiyecekler ile zehirleyenlerin, süpermarketi olacaklarını itiraf ediyorlar. Mermi atanlara yardım ve yataklık ederek insan öldürüyorlar, kalan bizleri ve onları ise zehirleyerek öldüreceklerini, peşinen itiraf ediyorlar Bu iş pazarlama mı? Cinayet mi? O.U. 
Üzüm 10 yıldır, 1.00 TL. Yanlış duymadınız, üzüm üreticisi, ürettiği üzümü, 10 yıldır aynı fiyatla satmak zorunda.

1.00 TL. 3 hafta önce bunu Güney'de öğrendim. İnanamadım. Çal'a gidince, orada da sordum. Dayı dedim, üzüm 1.00 TL mi? Nerdeeee dedi, bu sene 0,80 kuruşmuş. Köylü, 10 yıldır aynı fiyatla ürün satmak zorunda çünkü Tariş kapandı. Sonra birileri geliyor, üzüm üretilen bağların üstüne çöküyor. Örneğin bir şarap markası, Denizli Güney ilçesinden 1000 dönüm arazi toplamış. Yanlış anlaşılmasın, boş arazi alıp yatırım yapmamış, zaten mevcut olan bağları toplamış. Bölge insanı, bu durumu, satın almak olarak dile getirmiyor. Topladı diyor. Batan geminin malını, denizden toplamak ! hukuka uygundur. Ama birileri, o gemiyi batırır ve malı toplar ise, aslında bu durum, gasp’tır. Üzümün, 10 yıldır, 1.00 TL ye toptan alınıyor olması, aslında geminin birisi tarafından batırılması anlamına gelir. Sonra batan geminin malı toplanır. Aynı, bir şarap markasının ilk önce gemiyi batırıp, sonra bağları toplaması ! gibi. Bu toplayıcılar !, ilk önce gemiyi korunmasız hale getiren uygulamaları yürürlüğe koydururlar. Bunu yapmak için ilk önce, bu uygulamaları yürürlüğe koyacak, kendi adamlarını !!! yönetim ve yetki sahibi yaparlar. Yetki ve yönetim sahibi olan ve adına insan denemeyecek olan mahlukatlar, bu yasaları çıkarırlar veya zemini tecavüze uygun hale getirirler.

Sonra da toplama ! başlar.

Tekel, tütün işinden çekilir. Baş fiyat belirlemez hale gelir. Sonra tütün fiyatı, özel tüccarlar ! insafına bırakılır. Bu tüccarlar, 100 yıldan beri ilk kez, sezon başı söz verdikleri tütün fiyatı altında alım fiyatı verirler veya fiyat artışı vermezler. Evvelden Tekel varken bunu yapamazlardı. Sonra Acıpayam’da, tütün üreticisi tütünü sokağa döker. Çünkü, sezon başı 19.00 TL olarak kg fiyatı söz verilmiş olmasına rağmen, üretilen ürün için, 12.00 TL önerilmiş ve işine gelirse denmiştir. Tütün üreticisi buna isyan eder ama gemi korunmasızdır. Tütün üreticisinin gemisi, su almaya sonra da batmaya başlar. Sonra birileri gelip, tütün arazilerini toplamaya başlar. Fiskobirlik kapanır. Fiskobirlik varken 13.00 TL olan fındık kg fiyatı, Fiskobirlik kapandıktan sonra, özel tüccarlar ! tarafından 6.00 TL’ye düşürülür. Karadeniz isyan eder. Fındıklar denize dökülür. Fındık su almaya ve batmaya başlar. Sonra birileri, Karadenizi’i !!! toplamaya başlar. Bölgede bol miktarda arap emlakçı açılır. Katar şeyhi gelir, Trabzon stadı açar. Orman yanar, saray yapılır. Balıkesir’de süt kg peşin fiyatı, 0,70 kuruştur. Süt üreticisi 1.00 TL isterse, 1 ay sonra para alabilir. 1.25 TL isterse, 2 ay sonra para alabilir. 1.50 TL isterse, 4 ay sonra para alabilir. Ama hiçbir üretici, 1-2 ay bekleyemez. Çünkü, peşin para ihtiyaçtır. 0,70 kuruşa sütü verir. Ama 0,70 kuruş, ne yeme, ne bakıma, hiçbir işe yetmez. Sonra birileri gelir, arazi toplamaya başlar. Örneğin, Sındırgı köylerine para helikopter ile gider. Artık batan geminin mallarının çokluğunu, siz düşünün. Bütün Gönen, Çan, Sındırgı, Susurluk, Savaştepe, Soma, Manisa, Denizli, Muğla aynı durumdadır. Kekik aynı durumdadır. Zeytin aynı durumdadır. Arpa, buğday, kavun, karpuz aynı durumdadır. Üretici fakirleştirilir. Üreticiyi fakirleştirenler ile sonradan bu arazileri toplayanlar, aynı çetenin kollarıdır. Asıl vahim olan durum ise köylünün kullandığı yem, gübre, ilaç, makine ve teçhizatı satanlar, aynı çetenin diğer kollarıdır. Bankalar aynı çetelerindir. Üretilen ürünlerin satıldığı marketler, aynı çetelerin, diğer kollarıdır. Oysa biz bir devlet kurduk. Hukuk için kurduk. Adalet için kurduk. Güvenlik için kurduk. Ama görüyoruz ki, devleti yönetenler bizi korumuyor. Pazarlıyor !!! Ve bunu itiraf da ediyorlar. Tayyip : “ Ben ülkemi pazarlamakla mükellefim “ Sene 2005.

Bu pazarlamanın ne olduğu ortada.

Şimdi sıra ormanlara geldi. Orman köylüsünün, belirli istihkakları vardır. Ağaç hakkı vardır. Arıcılık hakkı vardır. Mantar toplama, avcılık yapma hakkı vardır. Soma'da bulunan arkadaşlar, 30-40 yıldır piknik yapmaya gittikleri arazilerden, kovalandıklarını anlatıyorlar. Birisi geliyor ve çıkın, burası şahıs arazisi diyormuş. Dayı diyorlarmış, biz buralıyız, 30 yıldır burada piknik yaparız. Çıkın diyormuş, dayı, 1 saate gitmezseniz, jandarma çağırırım... Demek ki artık orman köylüsünün ve köylünün, ilçelinin, tarlasını tapusunu toplamak gerekiyor. O köylerin boşaltılması gerekiyor. Boşalan yerlere de ilçeden veya şehirden gezmeye gelenlerin bile girmemesi gerekiyor. Her yerde köyler ilçeler boşalıyor. Köyde, ilçede evlenen gençler, fukara babaları gibi olmamak için metropollere yerleşiyor. Yeni evlenen gençlerin hiç biri kendi memleketine yerleşmiyor. Denizli'de gençler tekstile girip karı koca çalışmak için, şehre kaçmak zorunda bırakılıyor. Öyle diyor Güney'li arkadaşlar. Yazdan beri bir çok düğün olmuş. Hiçbiri Güney veya köylerine yerleşmemiş. Şehre göçmüşler. Gençler metropole göçüyor. Çünkü babaları hep fukara, hep fukara. Çünkü çetelerin kolları, üretici köylüyü fukara, borçlu ve çaresiz hale getiriyor. Toplama kampına dönüşen, sıkış tepiş sokaklar içinde, sağlıksız apartmanlara, yeşilin olmadığı, çoluk çocuğun oyun oynayacağı 1 metrekare yerin olmadığı, büyük şehir toplama kamplarına toplanıyoruz. Ama çare olmuyor. İşte Araştırmacı Erhan Ünal’ın kaleminden, “Ne yerseniz ona dönüşürsünüz” sözünü bir kez daha haklı çıkaran küresel tarım savaşı konusundaki çarpıcı gerçekler… Buğday, soya ve mısır ile ve bunlarla karıştırılan kimyasallarla beslenen ( zehirlenen ) ve bununla zehirlenmeye mecbur kılınan ve tüm bunların üstüne, sanal alem tatmini ile mutlu olduğunu sanan kitlelere dönüşüyoruz. Soner Yalçın’ın Saklı Seçilmişler kitabı ile de anlatılan bu durum, bizim gibi ülkelerde yaşayan insanların aslında bilinçli olarak nasıl zehirlendiğini özetliyor.

Yani elimizden temiz su alınıyor.

Bize zehir içiriliyor. Kısırlık servisleri dolup taşıyor. Kimyasal ile beslenmeye evrilmemiş insan vücudu, bu kimyasal yüklemeler karşısında dengesini, beyin ise sanal alem ile özünü yitiriyor. Memleket ve insanlığımız, özgürlüğümüz elden çıktı, çıkıyor. El değiştiriyor. Bu da yetmezmiş gibi bir de öldürülüyoruz, hasta ediliyoruz… “Ben ülkemi pazarlamakla mükellefim”… zihniyeti ise, pazarlamaya ! devam ediyor. Tayyip, bununla da kalmıyor. Memleketimizin, bölgenin süpermarketi olacağının söylüyor. Yani marketlerde satılan kimyasal yiyecekler ile zehirlenme konusunda, bölgenin diğer ülkelerine de zehiri bizim satacağımızı söylüyor. BOP başkanlığı demek böyle bir işmiş. Demek ki BOP başkanlığı ile böbürlenen bu yaratıklar, hem bölge insanını gelip direk öldüren katiller için 1 Mart tezkeresi uyduruyorlar, Mersin İskenderun'dan katilleri geçiriyorlar, bu haçlı ordusunun evlerine sağ salim dönmesi için her gün dua ediyorlar, beyzbol sopasını görünce, bir anda kardeşim Esad'ı, esed yapıyorlar, öldüren katillere yardım yataklık ediyorlar, bununla böbürlenmekten ve hep konuşmaktan, bıkmıyor, bıkmıyor, bıkmıyorlar.

Kibirlerinden artık eğriyi doğruyu göremiyorlar.

Aç gözlerini, maddi manevi hiç bir değer tatmin edemiyor. Bununla da kalmıyor, toplumumuzu, komşu toplumları kimyasal yiyecekler ile zehirleyenlerin, süpermarketi olacaklarını itiraf ediyorlar. Mermi atanlara yardım ve yataklık ederek insan öldürüyorlar, kalan bizleri ve onları ise zehirleyerek öldüreceklerini, peşinen itiraf ediyorlar Bu iş pazarlama mı? Cinayet mi? O.U. 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergalerisi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
startup ekosistemi, ilaçlama, istanbul böcek ilaçlama, hasta yatağı kiralama, mide balonu, evden eve nakliyat