KAYGI mı? KORKU mu?
Yaşam
(İHA) - İhlas Haber Ajansı |
31.08.2021 - 16:06, Güncelleme:
31.08.2021 - 16:06 5087+ kez okundu.
KAYGI mı? KORKU mu?
Kaygıyı azaltmak için neler yapabiliriz?
Korkmak ne kadar doğal ve olası bir duygu değil mi? Peki korkusuz olmak mümkün mü?
Çok da mümkün değil herhalde. Korkusu olmayan insan etrafımızda pek az görülür. Çoğu insan hayatında en az bir kez kormuş veya kaygılanmıştır. Her iki duygu birbirlerinden ayrı anlamlara sahip olsa da bazen karışabilmektedir.
Korku; tehlikeli olan bir olaya ve duruma karşı hemen verdiğimiz tepkilerdir. Korkuda vücudumuzda sempatik sinir sistemimiz devreye girer; kalp atışı hızlanır, nefes alış verişi artar, aşırı terleme başlar, bayılacakmış hissi oluşur ve kanın pompalanması ayaklara daha hızlı olduğundan insan savaşmak ya da kaçmak için istek duyar.
Beyin tehlikeli bir durumla karşılaştığında adeta bir şalteri indirip diğerini kaldırır, yani insanı olası tehlikelerden korumak için çalışır. Örneğin yolda yürürken size doğru koşan ve aynı zamanda havlayan saldırgan bir köpek gördüğünüzde bu sistem açılır ve sadece kaçmayı düşünürsünüz hatta ne kadar hızlı koştuğunuza siz bile inanamazsınız.
Korku böylesi doğru durumlarda hayat kurtarır. Korkmak zayıflık veya kötü bir duygu değildir, vücudun kendini koruma yoluna hazırlıktır.
[caption id="attachment_73832" align="aligncenter" width="693"] KAYGI mı? KORKU mu?[/caption]
YA KAYGI ?
Kaygı ise henüz olmayan ancak beklenen bir sorunla ilgili endişelenme durumudur. Yani kaygı gelecekte olması beklenen ve kişinin düşündüğü problemlerdir. Kaygıda insanda sıklıkla orta düzeylerde uyarılmalar olmaktadır, bunlar; huzursuzluk, fizyolojik gerginlik uykuya zor dalma ve bu düşüncelerinden kurtulma isteğidir.
Kaygı da korku gibi doğru kullanıldığında uyum sağlayıcıdır. Yani birazcık kaygı gereklidir. Örneğin; üniversite sınavına girecek bir öğrencinin kaygı yaşaması ders çalışmasını sağlarsa bu kaygı öğrenci için hedefe giden yolda güdüleyicidir. Ancak öğrencinin kaygısı sınavda bir şeyler yapmasına engelse zararlıdır.
Kaygıyla ilgili yapılan araştırmalarda; U şeklinde bir kaygı eğrisi düşünülerek ölçümler yapılmış ve sonuç: Hiç kaygı olmaması problem olarak görülmüş, biraz kaygı uyumlu aşırı kaygı ise zararlı olarak görülmüştür.
Kısaca kaygının olmaması da fazla olması da insanda problem yaratmaktadır. Ancak aşırı kaygı olması kişinin işlevselliğini yitirdiğinde , günlük hayatına yansıdığında yani okul, iş,aile hayatını da etkilediğinde ve uzunca bir süre geçmediğinde ise çoğunlukla “Kaygı bozuklukları” diye adlandırılan bazı rahatsızlıkları oluşturmaktadır.
Bunlar tedavi edilmesi gereken eğer edilmezse kişilerarası ilişkileri bile etkileyen sonuçlara götürebilmektedir. Peki bu kadar ileriye gitmeden kendimizdeki kaygıya yatkınlık durumlarını biliyorsak bunları arttırmamak için NE YAPMALIYIZ ?
Modern hayatın hızında kimseye yetmeyen zamanla yarışırken, stresten uzak kalmak mümkün değildir ancak stresin yarattığı kaygıyı hayata uyum sağlamak amacıyla kullanmayı öğrenmek kişilere doyum sağlayabilmektedir.
*Öncelikle kaygının gelecekle ilgili ve henüz yaşanmadığını bilmek önemlidir. Bize kaygı yaratan durumları düşünürken var olan “an”ın tadını kaçırmaya da sebep olduğunu unutmamak gereklidir. Peki anda kalmanın en basit yolu nedir ?
Nefeslerinin farkına varmaktır. Gün içinde yaşamamız için en gerekli olan şeyin nefesimiz olduğunu bilmemize rağmen çoğu zaman otomatik pilota alırız, farkına varmayız. Bunun için yapılması gereken sadece burnumuza ya da karnımıza odaklanmak nefesi en yoğun hissettiğimiz vücut bölgesine hissetmek ve birkaç nefesi takip etmek anda kalabilmek için iyi bir başlangıçtır. Gün içinde stresli anlarımızda bunu hatırlamak kaygılanmayı önlemekte katkı sağlar.
*Yapılabiliyorsa günlük hayata sporu katmak; ağır spor olması şart değil yürüyüş de olabilir. Sabah erken saatinde sessizliği dinlemek ve gün ışığında yürüyüş yapmanın uzun zamanda depresyonu bile azalttığına dair yapılmış çalışmalar bulunmaktadır. Güneşin insan için kapsamlı bir fayda sağladığı unutulmamalıdır. Her gün yapılamıyorsa da bahane bulmayıp haftanın belirli günlerinde yürüyüş yapmayı kaygıyı azaltmanın bir yolu olarak listeye almak sağlığı da yanında getirecektir.
*Düzenli yemek, gece geç saatlerde yemeyi azaltmak ve uykuyu düzenlemekte hem beden hem ruh sağlığı için önemli olduğundan kaygıyı azaltmakta da önemlidir.
*Kahve tüketimi de özellikle çok kaygılı insanların sempatik sinir sistemini aktive edip özellikle de uykusuzluk etkisi yaptığından kaygılı zamanlarda azaltılmalıdır.
*Size iyi gelmeyen ve kaygınızı arttıran sosyal ilişkilerin (iş-okul arkadaşları, yakın akrabalar gibi) sıklığını azaltabilir ya da duygularınızı o kişilerle paylaşmak da size ait olmayan kaygıyı da azaltmakta yarar sağlar.
*Olmazsa olmaz okumak. Sadece kitap okumakla sınırlı değildir, karikatür, makale, özlü yazılar, dergi, sosyal medyada takip edilen ilham veren yazılar da kendi potansiyelinizi çıkarmanıza katkıda sağlarken kaygının yerine hayata daha umutla bakmanızı sağlayabilir.
*Son yıllarda popüler rahatlama etkinlikleri arasına giren meditasyon bu konuda bilinçli farkındalığı arttırmakta çok etkilidir. Bilinçli farkında olmak; o anın farkına tüm beden ve zihnimizle sahip olmak demektir. Beş duyumuzla bir şeye odaklanmak. Mesela yemek yerken çoğu zaman ne zaman bittiği anlaşılmaz çünkü tat alma duyumuz da dahil tüm duyular başka şeylerle ilgileniyordur. Aynı anda telefon bakılıp yan masada konuşulanlar dinlenebildiğinden yemek sadece mideye atılması gereken şey oluyor. Sadece bir öğünde yemekte telefon televizyon bilgisayar gibi teknolojik aletleri bırakmayı denemek, önce yemeğin görselliğini görüp ağzına atmadan önce koklamak sonra tatmak ve çıkarılan sesi dinlemek de odaklanmak için iyi bir yoldur. Bunun gibi egzersizlerle yapılırsa farkındalıklar zamanla artacaktır ve bilinç bu farkındalıklı yaşamayı sürdürmeye (keyif aldığından) devam edecektir. Örneğin; yolda yürürken, arkadaş buluşmalarında, çalışırken, okurken hatta trafikte bile yapacaktır.
*Beyin rutinleri sever ve yapılan rutinler alışkanlık haline gelir, kaygıyı azaltmanın bir yolu da kendinize iyi gelecek bir rutin oluşturup aynı zamanlarda aynı şeyi yapmak bu bir sahilde denize bakmak da olabilir arabada yüksek sesle şarkı söylemek de (aynı şarkıyı söylemek önemli) rutin zihindeki kaygı oluşmasını sağlayan sesleri biraz azaltacağından hem kendine iyi gelen bir aktivite her gün yapılmış olurken aynı zamanda da kaygının gün içinde azalmasını da sağlanmış olunabilir.
Alışkanlıklar zamanla bizim hayat tarzımızı belirler ve kaygılanmamızı sağlayan zihin seslerimizi de azaltmış olur. Tüm bu yapılanlar günlük hayatın işlevleri gibi hayatın rutinine sızarsa kaygıyı olumlu karşılayıp baş etmeye çalışmak yerine uyum sağlamak için kullanmış oluruz. Hızlı olan zamanda keyif almayı sağlarken keyif alınan zamanları da arttırılmış olunur.
Ceyda İş Vardarlı
Kaygıyı azaltmak için neler yapabiliriz?
Korkmak ne kadar doğal ve olası bir duygu değil mi? Peki korkusuz olmak mümkün mü?
Çok da mümkün değil herhalde. Korkusu olmayan insan etrafımızda pek az görülür. Çoğu insan hayatında en az bir kez kormuş veya kaygılanmıştır. Her iki duygu birbirlerinden ayrı anlamlara sahip olsa da bazen karışabilmektedir.
Korku; tehlikeli olan bir olaya ve duruma karşı hemen verdiğimiz tepkilerdir. Korkuda vücudumuzda sempatik sinir sistemimiz devreye girer; kalp atışı hızlanır, nefes alış verişi artar, aşırı terleme başlar, bayılacakmış hissi oluşur ve kanın pompalanması ayaklara daha hızlı olduğundan insan savaşmak ya da kaçmak için istek duyar.
Beyin tehlikeli bir durumla karşılaştığında adeta bir şalteri indirip diğerini kaldırır, yani insanı olası tehlikelerden korumak için çalışır. Örneğin yolda yürürken size doğru koşan ve aynı zamanda havlayan saldırgan bir köpek gördüğünüzde bu sistem açılır ve sadece kaçmayı düşünürsünüz hatta ne kadar hızlı koştuğunuza siz bile inanamazsınız.
Korku böylesi doğru durumlarda hayat kurtarır. Korkmak zayıflık veya kötü bir duygu değildir, vücudun kendini koruma yoluna hazırlıktır.
[caption id="attachment_73832" align="aligncenter" width="693"]
KAYGI mı? KORKU mu?[/caption]

YA KAYGI ?
Kaygı ise henüz olmayan ancak beklenen bir sorunla ilgili endişelenme durumudur. Yani kaygı gelecekte olması beklenen ve kişinin düşündüğü problemlerdir. Kaygıda insanda sıklıkla orta düzeylerde uyarılmalar olmaktadır, bunlar; huzursuzluk, fizyolojik gerginlik uykuya zor dalma ve bu düşüncelerinden kurtulma isteğidir. Kaygı da korku gibi doğru kullanıldığında uyum sağlayıcıdır. Yani birazcık kaygı gereklidir. Örneğin; üniversite sınavına girecek bir öğrencinin kaygı yaşaması ders çalışmasını sağlarsa bu kaygı öğrenci için hedefe giden yolda güdüleyicidir. Ancak öğrencinin kaygısı sınavda bir şeyler yapmasına engelse zararlıdır. Kaygıyla ilgili yapılan araştırmalarda; U şeklinde bir kaygı eğrisi düşünülerek ölçümler yapılmış ve sonuç: Hiç kaygı olmaması problem olarak görülmüş, biraz kaygı uyumlu aşırı kaygı ise zararlı olarak görülmüştür. Kısaca kaygının olmaması da fazla olması da insanda problem yaratmaktadır. Ancak aşırı kaygı olması kişinin işlevselliğini yitirdiğinde , günlük hayatına yansıdığında yani okul, iş,aile hayatını da etkilediğinde ve uzunca bir süre geçmediğinde ise çoğunlukla “Kaygı bozuklukları” diye adlandırılan bazı rahatsızlıkları oluşturmaktadır. Bunlar tedavi edilmesi gereken eğer edilmezse kişilerarası ilişkileri bile etkileyen sonuçlara götürebilmektedir. Peki bu kadar ileriye gitmeden kendimizdeki kaygıya yatkınlık durumlarını biliyorsak bunları arttırmamak için NE YAPMALIYIZ ? Modern hayatın hızında kimseye yetmeyen zamanla yarışırken, stresten uzak kalmak mümkün değildir ancak stresin yarattığı kaygıyı hayata uyum sağlamak amacıyla kullanmayı öğrenmek kişilere doyum sağlayabilmektedir. *Öncelikle kaygının gelecekle ilgili ve henüz yaşanmadığını bilmek önemlidir. Bize kaygı yaratan durumları düşünürken var olan “an”ın tadını kaçırmaya da sebep olduğunu unutmamak gereklidir. Peki anda kalmanın en basit yolu nedir ? Nefeslerinin farkına varmaktır. Gün içinde yaşamamız için en gerekli olan şeyin nefesimiz olduğunu bilmemize rağmen çoğu zaman otomatik pilota alırız, farkına varmayız. Bunun için yapılması gereken sadece burnumuza ya da karnımıza odaklanmak nefesi en yoğun hissettiğimiz vücut bölgesine hissetmek ve birkaç nefesi takip etmek anda kalabilmek için iyi bir başlangıçtır. Gün içinde stresli anlarımızda bunu hatırlamak kaygılanmayı önlemekte katkı sağlar. *Yapılabiliyorsa günlük hayata sporu katmak; ağır spor olması şart değil yürüyüş de olabilir. Sabah erken saatinde sessizliği dinlemek ve gün ışığında yürüyüş yapmanın uzun zamanda depresyonu bile azalttığına dair yapılmış çalışmalar bulunmaktadır. Güneşin insan için kapsamlı bir fayda sağladığı unutulmamalıdır. Her gün yapılamıyorsa da bahane bulmayıp haftanın belirli günlerinde yürüyüş yapmayı kaygıyı azaltmanın bir yolu olarak listeye almak sağlığı da yanında getirecektir. *Düzenli yemek, gece geç saatlerde yemeyi azaltmak ve uykuyu düzenlemekte hem beden hem ruh sağlığı için önemli olduğundan kaygıyı azaltmakta da önemlidir. *Kahve tüketimi de özellikle çok kaygılı insanların sempatik sinir sistemini aktive edip özellikle de uykusuzluk etkisi yaptığından kaygılı zamanlarda azaltılmalıdır. *Size iyi gelmeyen ve kaygınızı arttıran sosyal ilişkilerin (iş-okul arkadaşları, yakın akrabalar gibi) sıklığını azaltabilir ya da duygularınızı o kişilerle paylaşmak da size ait olmayan kaygıyı da azaltmakta yarar sağlar. *Olmazsa olmaz okumak. Sadece kitap okumakla sınırlı değildir, karikatür, makale, özlü yazılar, dergi, sosyal medyada takip edilen ilham veren yazılar da kendi potansiyelinizi çıkarmanıza katkıda sağlarken kaygının yerine hayata daha umutla bakmanızı sağlayabilir. *Son yıllarda popüler rahatlama etkinlikleri arasına giren meditasyon bu konuda bilinçli farkındalığı arttırmakta çok etkilidir. Bilinçli farkında olmak; o anın farkına tüm beden ve zihnimizle sahip olmak demektir. Beş duyumuzla bir şeye odaklanmak. Mesela yemek yerken çoğu zaman ne zaman bittiği anlaşılmaz çünkü tat alma duyumuz da dahil tüm duyular başka şeylerle ilgileniyordur. Aynı anda telefon bakılıp yan masada konuşulanlar dinlenebildiğinden yemek sadece mideye atılması gereken şey oluyor. Sadece bir öğünde yemekte telefon televizyon bilgisayar gibi teknolojik aletleri bırakmayı denemek, önce yemeğin görselliğini görüp ağzına atmadan önce koklamak sonra tatmak ve çıkarılan sesi dinlemek de odaklanmak için iyi bir yoldur. Bunun gibi egzersizlerle yapılırsa farkındalıklar zamanla artacaktır ve bilinç bu farkındalıklı yaşamayı sürdürmeye (keyif aldığından) devam edecektir. Örneğin; yolda yürürken, arkadaş buluşmalarında, çalışırken, okurken hatta trafikte bile yapacaktır. *Beyin rutinleri sever ve yapılan rutinler alışkanlık haline gelir, kaygıyı azaltmanın bir yolu da kendinize iyi gelecek bir rutin oluşturup aynı zamanlarda aynı şeyi yapmak bu bir sahilde denize bakmak da olabilir arabada yüksek sesle şarkı söylemek de (aynı şarkıyı söylemek önemli) rutin zihindeki kaygı oluşmasını sağlayan sesleri biraz azaltacağından hem kendine iyi gelen bir aktivite her gün yapılmış olurken aynı zamanda da kaygının gün içinde azalmasını da sağlanmış olunabilir. Alışkanlıklar zamanla bizim hayat tarzımızı belirler ve kaygılanmamızı sağlayan zihin seslerimizi de azaltmış olur. Tüm bu yapılanlar günlük hayatın işlevleri gibi hayatın rutinine sızarsa kaygıyı olumlu karşılayıp baş etmeye çalışmak yerine uyum sağlamak için kullanmış oluruz. Hızlı olan zamanda keyif almayı sağlarken keyif alınan zamanları da arttırılmış olunur. Ceyda İş Vardarlı
Hibya Haber Ajansı (HHA), Beyaz Haber Ajansı (BHA), Igfa Haber Ajansı (IGF) ve diğer ajanslar tarafından eklenen tüm haberler, sitemizin editörlerinin müdahalesi olmadan ajans kanallarından çekilmektedir. Bu haberlerde yer alan hukuki muhataplar haberi geçen ajanslar olup sitemizin hiç bir editörü sorumlu tutulamaz...
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.