Seçim ve Siyaset ile Kurum ve Kanunlar 2
CUMHURBAŞKANLIĞI
İlk ele alacağımız konu Cumhurbaşkanlığı. Öncelikle şunu belirlememiz gerekiyor.
Milletin, Ülkenin, Devletin yönetim şekli ne olmalıdır?
İçinde bulunduğumuz çağda aklı başında olan hemen hemen hiç kimse Padişahlığı, Krallığı, Despotizmi, Otoriterliği, tek kişinin aklına dayanan bir yönetim biçimini arzu etmez, etmemelidir.
Zannım o ki, artık Türk insanının aklı ve bilinci, öncelikle toplum olarak, kendi hak ve özgürlüklerini isteyen ve koruyan bir düşünce bilincine erişmiş durumdadır.
Vatanımızın ve Ülkemizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, uzun bir mücadelenin sonucunda bu aziz millete yönetim şekli olarak, Kral, Padişah olmak yerine CUMHURİYETİ öngörmüş ve hediye etmiştir.
Bu millet de doksan beş yıldır Cumhuriyetin nimetlerini görmüş, yaşamış ve bundan vazgeçmeyecek kadar akıllıdır. (Umarım)
Cumhuriyetimizde kurulduğundan günümüze on iki Cumhurbaşkanı seçilmiştir.
Her ne kadar askeri darbeler ile Cumhuriyetimiz zaman zaman kesintiye uğrasa da sonunda yine Cumhuriyete dönülmüş, Cumhuriyetten ödün verilmemiştir.
Belli zamanlarda Cumhurbaşkanın seçimi ve yetkileri konusunda tartışmalar olmuştur.
Atatürk 29 Ekim 1923 de ilk kez, 1 Kasım 1927 de ikinci kez, 4 Mayıs 1931 de üçüncü kez ve 1 Mart 1935 de dördüncü kez Cumhurbaşkanı seçilmiştir.
Bu seçimlerin tamamı meclis tarafından yapılmıştır.
Atatürk, vatan kurtarmış, ülke kurmuş, halk tarafından çok sevilen biri olarak, isteseydi Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini isteyebilirdi.
Her keresinde de halk tarafından çok büyük bir destek ile Cumhurbaşkanı seçilirdi.
Ancak Atatürk bunu özellikle istememiştir.
Cumhurbaşkanlığı seçiminin şekli üzerine yapılan tartışmalar sonucunda Mustafa Kemal Atatürk
“Efendiler, Cumhurreisi’nin halk tarafından seçilmesi mahsurludur! Vekillerin seçmesi en iyisidir. Nedenine gelince, yarın birisi çıkar ‘beni halk seçti’ diyerek krallığını ya da diktatörlüğünü ilan ederse, demokrasi tehlikeye girer! Tarihte örnekleri çoktur…” demiştir.
Bu öngörünün bu gün ne kadar gerçekçi ve akılcı olduğu ortaya çıkmıştır.
Bu konuda Kılıçali’nin hatıralarından, yazar Soner Polat’ın alıntısı ile aşağıdaki diyalog gerçekleri açıkça ortaya koymaktadır.
“Bir gün Kılıç Ali’nin evinde, Refik Koraltan Atatürk'e:
-Paşam, dedi, itimat buyurun, Anadolu’nun en ücra köşesinde bir çobanın kalbini açtığınız zaman orada Mustafa Kemal yazar.
Bu böyledir, Paşam…
Atatürk şu cevabı verir:
-Beyefendi, Anadolu’nun ücra köşesinde bir köylünün, bir çobanın kalbini açtığınız zaman orada Mustafa Kemal yazdığını ben de zatıâliniz kadar biliyorum!
Amma benim kadar sizin de bilmenizi istediğim bir şey vardır ve o da şudur:
Orada bir çobanın bulunduğu yerin on dakika ilerisindeki bir köy imamı gelip o ismi oradan on dakikada siler!
İsterse istediği bir başka ismi yazar… Bunu da sizin benim kadar bilmenizi isterim!”
Görülüyor ki Cumhurbaşkanlığı ile ilgili sıkıntı daha Cumhuriyetin ilk yıllarında, halkını ve siyaseti çok iyi tanıyan Atatürk tarafından öngörülmüş ve seçim işinin halk değil meclis tarafından yapılması bizzat kendisi tarafından uygulanmıştır.
Özgürlükler ve demokrasi ülkesi olarak bildiğimiz ABD Başkanlarından Abraham Lincoln’un, Bakanlar kurulunda bir toplantı esnasında, kendi fikrine muhalefet ederek “Hayır” diyen yedi bakana dönerek “yedi hayır ve bir evet, evetler kazandı beyler” diyerek, bakanların muhalif kalmasına rağmen kendi fikrini hayata geçirmiştir.
Görülüyor ki Başkanlık sisteminde kararlar en demokratik ve özgür ülkelerde bile, tek kişinin iradesine ve isteğine bağlıdır.
Bu da diktatörlük demektir.
Bugün diktatörlüğün olamayacağını düşündüğümüz ABD senatosu, dört kere üst üste Başkan olan Franklin D. Roosevelt’ten sonra diktatörlük tehlikesini görerek Başkanlığı iki dönem ile sınırlamıştır.
Ancak şurası unutulmamalıdır ki Ortadoğu ve İslam ülkelerinde (Türkiye buna dâhildir.) geniş yetkileri eline alarak Başkanlığa oturan bir kişinin, Başkanlıktan ömür boyu ayrılmayacağı bir sistemi, sürekli iktidarda kalabilmek için Şeriat, Teokrasi, Otokrasi ve Despotizm sistemine doğru kaydıracağı ve Demokrasiye ASLA geri dönüşün olmayacağı unutulmamalıdır!
Anadolu’muzda güzel bir söz var. “Geçti Bor’un pazarı sür eşeğini Niğde’ye” diye.
Unutmayın ki, Başkanlık sistemine geçildiğinde ne yazık ki ortada eşeğimizi süreceğimiz bir Niğde kalmayacaktır!
Bu gün halk tarafından katılımcıların geçerli oylarının %50+1 oyu ile seçilecek bir Cumhurbaşkanının bile, %35 ile iktidara gelmiş bir Parlamento ve Başbakan’ın karşısında , “ben sizden daha çok oy aldım, arkamda halk var” diyerek, başına buyruk hareket etmeyeceğinin garantisi yoktur.
Nitekim daha Başkanlık sistemine geçilmeden, öyle ya da böyle şaibeli de olsa %50+1 halk desteği ile tek yetkin kişi ve makam olarak hareket eden bir Cumhurbaşkanı ile karşı karşıyayız.
Burada önemli olan kişiler değil sistemdir.
Görülüyor ki Cumhurbaşkanlığı makamı ile Parlamento ve Başbakan zaman zaman karşı karşıya gelmekte ve hatta çatışmaktadır.
Bu durumda yapılması gereken bu makamın kişilerin inisiyatifine, iyi olmasına bırakmak değil, makamın, seçim sisteminin ve makamın yetki ve sınırlarının sağlam ihdas edilmesidir.
Bu durumda öncelikle sistemin Başkanlık, Yarı Başkanlık, Cumhurbaşkanlığı Sistemi değil, kuvvetler ayrılığının kesin çizgiler ile ayrıldığı, parlamenter çoğulcu demokrasi, üniter devlet sistemi olmalıdır.
Cumhurbaşkanı ayrı, Yürütme (Başbakan ve bakanlar) ayrı, Yasama (Parlamento) ayrı, Yargı ayrı, Medya ayrı olmalıdır.
(Medya ayrı bir kuvvet ve kurum olarak ileriki yazılarımda ele alınacaktır.) Yani Cumhurbaşkanı halk tarafından değil, Parlamento tarafından seçilmeli ve yetkileri sınırlandırılmalıdır.
Cumhurbaşkanının sadece Parlamento tarafından seçilmesi de yeterli değildir.
CUMHURBAŞKANI PARLAMENTO TARAFINDAN, PARLAMENTO DIŞINDAN SEÇİLMELİDİR.
Bu güne kadar Türk siyasi tarihi göstermiştir ki Cumhurbaşkanının Parlamentonun içinden seçilmesi de sürekli sıkıntı çıkarmıştır.
Partisinin başından ayrıla(maya)n Genel Başkanlar, Başbakanlar kapağı Cumhurbaşkanlığına atmışlardır.
Ancak ellerini partilerinin üzerinden çekmemişlerdir.
Cumhurbaşkanı adaylarını, partiler kendileri Parlamento dışından aday gösterebilecekleri gibi, aday olmak isteyenler de belirli imza sayısı ile de aday olabilmelidir.
Ancak hiçbir şart altında tek adayla seçime gidilmemelidir. Hatta mümkünse en az üç adayla seçime gidilmelidir.
Cumhurbaşkanlığı makamı, apolitik, tarafsız bir makam olmalıdır.
Siyasi bir makam olmamalıdır. Temsil ve onay makamı olmalıdır.
Cumhurbaşkanlığı seçimi 4 turlu seçim olmalıdır. 1nci turda tüm adaylar 3/2 oy, 2nci turda en çok oy alan 3 aday katılmalı 3/2 oy, 3ncü turda en çok oy alan 2 aday katılmalı 3/2 oy, 4ncü turda en çok oy alan seçilmelidir.
Hiçbir seçim tek adaylı yapılmamalıdır.
Cumhurbaşkanlığının görev süresi beş + beş yıl ile sınırlı olmalıdır ve iki kereden fazla seçilememelidir.
Cumhurbaşkanlığının “partilerin adamı” kavramından kurtarmak için, Cumhurbaşkanı olacak kişinin seçimlerden en az bir yıl öncesinde herhangi bir parti üyeliğinin bulunmaması şartı getirilmelidir.
Cumhurbaşkanı adayının Türkiye’de doğmuş, sadece Türk vatandaşı olması, sonradan Türk vatandaşı olmayanlardan olması şarta bağlanmalıdır.
Cumhurbaşkanı adayının açık öğretim hariç en az dört yıllık bir üniversite mezunu olması aranmalıdır.
Cumhurbaşkanı adayları seçildiği tarihte en az kırk bir yaşından gün almış en çok yetmiş bir yaşından gün almamış olmalıdır.
Cumhurbaşkanı adayları affa uğramış bile olsa, yüz kızartıcı bir suçtan, kadınlara, çocuklara karşı işlenen suçlardan, vergi borcu ve mali suçlardan hüküm giymemiş olmalıdır.
Cumhurbaşkanlığı makamının örtülü ödeneği meclis tarafından sınırlandırılmalı ve denetlenmelidir.
Cumhurbaşkanı varsa görev dışındaki suçlarından dolayı, dönem sonunda yargılanmalıdır.
Cumhurbaşkanının “Vatana İhanet” kavram suçunun sınırları belirlenmelidir.
Cumhurbaşkanlığının çalışma ve ikamet yeri Cumhuriyetin ve Atatürk’ün makamı Çankaya Köşkü olmalıdır.
Şimdiki Saray Cumhuriyet Demokrasi ve Laiklik Üniversitesi olmalıdır.
Elbette ki Cumhurbaşkanında aranan temel özelliklerin ise Türk milletine, Cumhuriyete, Laikliğe, Demokrasiye, Hukuka, Bilimsel değerlere, Atatürk ilkelerine bağlı ve birleştirici olmalıdır.
Gelecek Yazımda Meclis Başkanlığını ele almak üzere,
Sağlık ve sevgi ile kalın.
Talha Kumcu
Yazımın birinci bölümü İÇİN